Eviniz İçin 25 İyi Fikir...

23:15 / Gönderen Melih / yorum (0)

Eviniz İçin 25 İyi Fikir...

Farklı ürünler, çözümler ve öneriler. Belki de çok sık karşılaşıyorsunuz ama ya gözünüzden kaçıyor ya da aklınıza gelmiyor. Salonunuzda pratik bir yenilik yapmayı planlıyorsanız kanepenizin kumaşını perdelerinizde de kullanabilirsiniz. Perdeleriniz için panel perde sistemi uygulaması hem çok pratik, hem de şık bir çözüm.

Sıcak yaz aylarında serinlerken sağlıklı bir ortam da yaratabilirsiniz. Yeni geliştirilen vantilatör, iyonizerli sistemi sayesinde havayı temizleyerek doğal yaşam koşulları sağlıyor. Doğal yoldan ferahlatan bu ürün aynı zamanda oldukça sessiz çalışıyor.

Hepsi farklı renkte not defterleri hızlı ve yoğun iş temposunda doğum günlerini, alışveriş listesini ya da çocuğunuzun okul toplantısını unutmamanız için. Üstelik çantanızda taşıyabileceğiniz kadar da minik. Evde depolama için fazladan yeriniz yoksa merdiven altını ya da arka balkonunuzu bu işe ayırabilirsiniz. Doğru bir planlama ile dilediğiniz kadar yer kazanmış olursunuz.

Banyonuzda şık bir hava yaratmak istiyorsanız oldukça kolay ve hesaplı bir çözüm önerimiz var. Katlı ve çekmeceli banyo raflarının içini çarpıcı renkte banyo süngerleri, sabunlar ve duş jelleri ile doldurabilirsiniz. Pembe bu iş için uygun bir renk olabilir, ne dersiniz?

Eviniz İçin 25 İyi Fikir...

Banyonuzda şık bir hava yaratmak istiyorsanız oldukça kolay ve hesaplı bir çözüm önerimiz var. Katlı ve çekmeceli banyo raflarının içini çarpıcı renkte banyo süngerleri, sabunlar ve duş jelleri ile doldurabilirsiniz. Pembe bu iş için uygun bir renk olabilir, ne dersiniz?

Yaşadığımız çevreye duyarlı biriyseniz sıvı sabunlarınızı, duş jellerinizi ve şampuanlarınızı plastik kutular yerine şık cam şişelerde saklayabilirsiniz. Böylece dünyaya daha az zarar vermiş olursunuz.

Ev dekorasyonunuzda tek renk üzerine yoğunlaşarak bütünlüğü yakalayabilirsiniz. Örneğin pembe tonlarını tercih ediyorsanız duvarlar için tonun en açığını uygulayabilirsiniz. Döşemelik için daha koyu tonları farklı renk kombinleri ile kullanabilir ve yastık, halı gibi tamamlayıcı aksesuarlarda bol desen ve koyu rengi seçebilirsiniz.

Çocuğunuzun oyuncakları ve etrafta biriken dağınıklığı kaldırmak sizin için sorun oluyorsa hasır ya da plastik sepetleri ve renkli kutuları bu iş için değerlendirebilirsiniz. Tekerlekli olanlarından seçerseniz dilediğiniz yere taşımanızda kolaylaşır.

Salon perdenizin ya da döşemelerinizin kumaşlarını çok mu beğeniyorsunuz? Artan parçalardan masa örtüsü, runner, peçete ve sandalyeleriniz için minderlerle şık bir set oluşturabilirsiniz. Bunun için eski kumaşlardan da faydalanabilirsiniz.

Banyo yaparken cilt sağlığınızı düşüyorsanız yumuşak dokulu, hızla köpüren ve cildi tahriş etmeyen süngerleri tercih etmelisiniz. Üstelik farklı ve eğlenceli formlarıyla banyonuza enerji katabilir.

Evinizi düzene sokmak için kullanmadığınız eşyaları zaman içinde ayıklayarak atabilir ya da bağışlayabilirsiniz. Kalan her şey için açık raf sistemleri, yatak altına gizlenen sepetler ya da sandık olabilen tabureler uygun seçimler.

Mutfağınızda biraz farklılık istiyorsanız bir duvarı uygun desende ve renkte duvar kağıtları ile kaplayabilirsiniz. Kolay silinebilen, güneş ışığına ve neme dayanıklı vinil duvar kağıtları bu iş için uygun bir seçenek. El işi dekorasyona da girdi. El emeği göz nuru tığ işlerinizle yatsıklarınızı yenileyerek her mevsim farklılık yaratabilirsiniz.

Katlamalı perde sistemi pencereleriniz için sade ve şık bir çözüm. Eğer ekstra tül kullanmak istemiyorsanız pencerelerinize içten ışık geçiren film kaplayabilirsiniz, böylece evinizi istenmeyen bakışlardan da korumuş olursunuz.

Banyonuzun havasını tazelemek için birbirinden hoş ev parfümlerini deneyebilirsiniz. Üstelik banyo jeli ve kemreleriniz içinde aynı koku seçenekleri bulabilirsiniz.

Çiçeklerinize biraz neşe katmak isterseniz özel tasarlanan sevimli saksı altları tam size göre. Üstelik çok da dekoratif. Farklılığın yanı sıra fonksiyonelliğe de önem veriyorsanız tepsi olabilen ayaklı sehpaları deneyebilirsiniz. Üstelik kullanmadığınız zaman katlayıp kaldırabiliyorsunuz.

Çocuğunuz odasında değişiklik mi istiyor? Zahmetsiz ve eğlenceli stickerlarla odasının duvarlarını onunla birlikte süsleyebilirsiniz. Musluk suyunu filtre ederek içme suyuna dönüştüren bu sürahinin ayrıca buzdolabı için daha az yer kaplayan alternatifi de mevcut. Üzerinde bulunan derecesi sayesinde filtrenin bitme süresini ölçebiliyor ve değiştirebiliyorsunuz.

Yatakta okuma keyfi yapmayı seviyorsanız yatak başınızı yastığa dönüştürün. İçlerini silikon ya da süngerle dolduracağınız büyük yastık kılıflarını yatak başınıza sabitlemeniz yeterli. Kitap, dergi ve aksesuarlarınız için mağazaların sergileme yöntemleri size ilham verebilir. Bölmelere ayırdığınız kitaplığın her rafında farklı kategoriler için dekoratif dosyalıklar kullanabilirsiniz.

Cep telefonları artık telefon ihtiyacınızı karşılamanın dışında müzik keyfinizi de pekiştiriyor. Son yıllarda çıkan walkman telefonlar içinde Sonyşnin yeni modelinin bir farklılığı var. Filtreleme, dağıtım ve seçim olarak üç aşamada kullanıcının duygu haline göre uygun bir çalma listesi hazırlayabiliyor.

Yaz aylarında serinlemenin en lezzetli yolu bir kase dondurma. Dondurma sunumlarınızda farklılık yaratmak için pek çok seçeneğiniz var. Eğer modern ve göz alıcı bir stiliniz varsa parlak krom konik kaseler ve şık kaşıkları tam size göre.

Anahtarlarınız için bir çözüm bulamakta zorlanıyorsanız ve sürekli kaybolmalarından sıkıldıysanız neden etiketlemiyorsunuz? Minik yazı tahtalarını bu iş için kullanabilirsiniz. İplerle tahtalara bağlanmış bu anahtarların nereye ya da kime ait olduğunu bulmak da çok kolay. Çizin yeter.

Evim Dergisi

Etiketler:

Çatı Katınızı Nasıl Dekore Edersiniz?

23:14 / Gönderen Melih / yorum (0)

Çatı Katınızı Nasıl Dekore Edersiniz?

Dekore edilmesi en zor mekânlardan biri de çatı katlarıdır. Oysa doğru mobilya seçimi, yerleşim planı ve iyi bir yalıtım sistemiyle bu özel yaşam alanlarını daha keyifli hale getirmek mümkün.

Çatı katlarında ortaya çıkan en önemli sorun, eğimli tavanlar ve kullanışsız köşelerdir. Bu nedenle de evlerde genellikle bu katlar depo alanları olarak kullanılır. Oysa çatı katınızda kendi tarzınızı hayata geçirerek farklı bir dünya yaratabilirsiniz.

Çatı katlarında yerleşimi en çok zorlaştıran konu çatı eğimidir. Ancak sıradışı bir dekorasyon uygulaması ile sorun gibi görünen bu eğim, avantaja bile dönüşebilir.

Çatı katlarında eğimden ve tavanın alçaklığından dolayı en sık yaşanan sıkıntılardan biri de baş çarpmalarıdır. Bu soruna tavan boyasında belirgin renk farklılıkları yaparak çözüm getirebilirsiniz. Bu katları dekore ederken açık dolaplar yaparak bunları keyifli birer depolama alanına dönüştürebilirsiniz. Açık depolama alanları, çatı katı ruhunu korumanıza da yardımcı olacaktır.

Çatı katında sırtı alçak kanepe, sedir, yatak ve sandalye kullanarak tavanın daha yüksek görünmesini sağlayabilirsiniz. Eğer çatı katınız yeterli yüksekliğe sahipse o zaman duvara gömme kitaplıklar da yaptırabilirsiniz.

Duvara nişler açarak kitaplık olarak kullanmak ya da bir duvara çeşitli uzunluk ve derinliklerde raflar yerleştirmek, herhangi bir kitaplığı mevcut eğime uydurmaya çalışmaktan çok daha kolay olacaktır.

Çatı katınızın eğer büyükse bu alanda hem yatma, hem de yaşama alanını birlikte çözebilirsiniz. Eğer kat tek alandan oluşuyorsa yatma ve yaşama alanlarını paravanlarla birbirinden ayırabilirsiniz. Giyeceklerinizi koyacağınız dolapları ise yine gömme olarak yaptırabilirsiniz. Çünkü çatı katlarında tavan yükseklikleri ve eğim nedeniyle istediğiniz gardırobu kullanma şansınız olmayabilir.

Çatı katlarının önemli bir sorunu da izolasyondur. Eğer iyi izolasyon yapılmamışsa bu kışın sıcak, yazın da soğuk hava kaybına yol açacaktır. Eğer çatı katınızı yaşam alanı haline dönüştürmek istiyorsanız izolasyonunu iyi yapmanız gerekir.

Evim Dergisi

Etiketler:

Daha Küçük Bir Eve mi Taşınıyorsunuz?

23:13 / Gönderen Melih / yorum (0)

Daha Küçük Bir Eve mi Taşınıyorsunuz?

Şuan geniş ve ferah bir evde oturuyor olabilirsiniz. Ama ya daha küçük bir eve taşınma durumunda kalırsanız? Yapmanız gerekenleri biliyor musunuz?

- Duvarlara tablo yerine aynalar asın
- Cam aksesuarlara ağırlık verin
- Duvarlarınızı açık renklere boyayın
- Gerçekten ihtiyacınız olmayan her şeyden kurtulun
- Mutfak dolabında iki tane bulundurduğunuz limon sıkacağı ya da rendenin tekinden bile kurtulun!
- Yarısına kadar kullanılmış şampuan ya da asetonları bile birleştirmeyi alışkanlık haline getirin!
- Fazla battaniye ve çarşaf takımı gibi dolaplara sığmayan eşyaları temiz kutulara yerleştirip yatağın altında saklayın
- Bir misafir odasına sahip olmak yerine şişme bir yatak alın ve misafir geldiğinde şişirmek üzere bir dolapta bulundurun.
- Daha sıcak bir görünüm için mobilyalarınızı da küçük seçin

Çift düşünün!
Çift işlevli eşyalar tercih edin. İki kişilik bir yatak yerine açılan ve yatak haline gelen bir kanepe alın. Kullanmadığınız zamanlarda kenara kolaylıkla itebilmeniz için altı tekerlekli sehpaları tercih edin. İçinde bir şeyler saklayabileceğiniz mobilyaları tercih edin; orta sehpası yerine iç hacmi geniş bir sandık tüm masa örtülerinize ve havlularınıza yeter!

Gerçekten tertipli ve düzenli olmak size çok yer kazandırır! Fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarınız hariç ekstra hiçbir eşyayı saklamayın ve biriktirmeyin. Fazlalıkları astın ya da bağışlayın.

Kapalı dolaplar küçük evleri daha toplu gösterir. Sakın hoşunuza gitti diye küçük bir odaya açık raf sistemleri yapıp giysilerinizi buralara asmayın. Evi olduğundan da küçük ve dağınık gösterecektir.

Test edin!
Acımasız ama bir o kadar da işe yarayan bu testi tüm eşyalarınıza uygulayın:

1) Eğer son bir yıldır kullanmadıysanız bir daha kullanmayacaksınız demektir!
2) Eğer üzerinize uymuyorsa bir daha muhtemelen asla uymayacaktır!
3) Eğer aynı objeden iki tane varsa en sevdiğiniz tutun. Diğerinin yüzüne bir daha bakmayacaksınız demektir!

Etiketler:

Edirne Evleri

04:16 / Gönderen Melih / yorum (0)

Edirne, Osmanlı Devleti'nin ikinci başkenti olarak çok kısa sürede görev üstlenmişse de İstanbul'un alınışından sonra bile Padişahlar burayı terketmemişler e mesire yeri olarak değerlendirmişlerdir. Devletin üst düzey yöneticileri ve onların yakın çevresindeki varlıklı kişilerin evleri ise özenli bir ortamın yaratılmasına neden olmuştur. Evler, arazi içindeki yerleşimlerden, mekânların biçimlenişine kadar rahat ve zengin yaşama olanakları sunabilen niteliklerle donatılmıştı.

Edirne, uzun yıllar dirlenme, eğlenme ve sakin çalışma ortamı olarak hizmet vermiştir. Evlerin hepsinin genişçe bahçeleri vardı. Bu konumda 1917 yılında İngiliz sefirinin eşinin Londra'daki arkadaşına Edirne evlerini anlattığı mektuplar önemli ipuçları vermektedir. Sefirin eşi Lady Montagu, bu güzel kentin özelliklerini, hayranlığını gizlemeden mektuplarında yazmıştır.

Lady Montagu Edirne'de güvercinlerin ve leyleklerin bile rahat edebildiklerini ve bunların İmparatorluğun en bahtiyar tebaası arasında bulunduğunu ifade ederken, bu kuşların kutsal sayıldığını, dolayısıyla kuşların da bunu bildikleri için hiç ürkmeden sokakta dolaşabildiklerini yazmaktadır.

Bugünkü yeni köprü başındaki karakolhanenin hemen kuzeyindeki Demirtaş Kasrı o dönemlerde yabancı konukların oturmaları için ayrılmıştı. Bu şansı iyi kullanarak çevreyi gözleyen ve kendi ülkesindeki arkadaşlarına anlatmayı büyük bir zevkle sürdüren Lady Montagu dokuzuncu mektubunda "Eminim ki Türkiye'ye ait seyahatnamelere bakıp buradaki evlerin hepsini gayet acınacak bir halde ve mimaride zannedersiniz. Ben bu evlerden pek çok gördüm ki, bilerek bahsedebilirim. Ve sizi temin ederim ki yanılıyorsunuz" demekte ve kendi gözlemlerine yer vermektedir.

Padişaha tahsis edilen sarayların bile sadeliğini, dış süslemenin hemen hemen hiç olmadığını, mimari üslubunun gayet zarif ve memlekete uygun olduğunu, büyük küçük tüm evlerin iki kısımdan ibaret olduğunu ve bu iki kısmın dar bir geçitle birleştirilmiş olduğunu, birinci kısmın önünde geniş bir avlu ve etrafında üstü örtülü galerilerin bulunduğunu, odaların bu galeriyle bağlantılarının bulunduğunu, 18. yüzyıl başlarında yine Lady Montagu'nun mektuplarındaki önemli saptamalardan öğreniyoruz.

Bu dönemde Edirne evlerinin hemen hemen tümü ahşaptı. Dış yüzey bağdadi sıva ya da ahşap kaplamadır. İki kattan fazla hemen hemen yok gibidir. Odalar büyüdükçe ve tepe pencereleri bulunan, içi oldukça özenle süslenmiş mekânlardır.

Selâmlıklar, yola daha yakın ve konukların rahat ulaşabilecekleri yerlere yapılmıştır. Harem daireleri ise sokaktan görünmeyecek şekilde geride bahçe içinde inşa edilmişlerdir. Bahçeler bol ağaçlı ve gölgeli yüksek duvarlarla çevresinden arındırılmıştır. İnsanları evlerine bağlayan güzellikte bir iç dünya oluşturulmuştur.

Bahçesinin ortasında, dokuz-on basamaklı merdivenle çıkılan ve duvarlarında yalnızca açılıp kapanabilen kepenkleri bulunan bir köşk yer alırdı. Bu köşkün çevresinde yaseminler, hanımelileri, birbirine dolanmış asmalar evin hanımının ve beyinin bütün günü geçirebilecekleri güzellikteydi. Kadınların çok sevdikleri bu mekânda, günün büyük bölümü çalgılarla ve nakışlarla geçirildi.







Yerleşme Dokusu İçinde Edirne Evleri

Evlerin tümü bahçe içinde yer alırdı. Bahçe içindeki konumlarına göre incelendiğinde üç ana başlık altında toplamak mümkündür.

-Sokak üzerinde yer alanlar:

İki katlı olanların üst katında sokağa bakan pencereler olmasına rağmen alt katta pencere yoktur. Tek katlı evlerde ise sokak cephesinde hiç pencere yoktur.

-Sokaktan uzakta ve bahçenin bir köşesinde yer alanlar:

Komşu arsalara bitişik olanlarda, komşuya bakan cephede hiç pencere yoktur. Pencereler tamamen kendi bahçelerine bakarlar.

-Ağaçlı ve çiçekli bahçenin ortasında yer alanlar:

Evin dört yönü de bahçeye baktığı için, istenen yönlere rahatlıkla pencere açma olanağı söz konusudur.

Yüksek kerpiç duvarlardaki büyük kapı kanatları aralanıp içeri girildiğinde, işte bu ağaçlı, çiçekli bahçe ve köşesinde bahçenin özelliklerle yüklü Edirne evi yer alırdı.

Edirne'de, yerleşim dokularının bütününde eşsiz güzellikteki, bahçe ve bahçeyle bütünleşmiş mekânlardan oluşan evler vardır. Bu yerleşim modeli, kuşkusuz yatayda yaygın bir doku oluşturmaktaydı. Bu sayede insan yaşamının en güzel dilimleri evlerde sürdürülebilmekteydi.

Edirne'nin kent silüeti, yeşille haşır neşir olmuş, evlerin arasında özel mahalle camileri ve daha sonra Selimiye çevresindeki yüksek minareleri ve nihayet Mimar Sinan'ın ölmez eseri Selimiye ile en yüksek tepede odaklanır. Anıtsal yapıların silüetteki görkemi, yakınına gidildiğinde evlerin yüksek duvarları ve çatılarıyla hiç de çelişkiye düşmeyecek düzeydedir.

Edirne Evlerinde Plan Tipleri

Edirne'nin büyük evlerinde çift kanatlı büyük giriş kapıları avluya açılırdı. Yelkovanlı ise selâmlık kapılarına verilen addı. Yelkovanlı/kapı deyimi, evde yaşayanları her zaman büyük kanatları açmak külfetinden kurtarmak üzere, sabit kanat içine açılan küçük kapılara getirilen tanımdan ortaya çıkmıştır. Yelkovanlı kapılar, Edirne evlerinin selâmlığını, avluya bağlayan önemli bir ögedir.

Edirne evlerinde selâmlık kapıları taşlıktan çok genellikle avluya açılmaktaydı. Bu kapılardan evin mermerden döşenerek özenle yapılmış bir mekânına girilirdi. Avlu olarak adlandırılan bu mekânın ortasında havuz, uygun bir yerinde de çeşme bulunurdu. Avlunun ortasında bazı örneklerde kokulu çiçekler ve asmalarla donanmış mekânın estetiğini tamamlayan çardak bulunmaktaydı.

Büyük sokak kapıları, evin alt katındaki geniş meydana açılmaktaydı. Taşlık denilen bu meydanın bir yüzü, küçük camlardan yapılmış pencereden ışık alırdı. Tabanları mermer, arnavut kaldırım veya kayrak taşından özenle döşenirdi. Arnavut kaldırımlı taşlıklara binek arabaları ve atlarla girebilmekteydi.

Taşlıklardan direkli ve parmaklıklı sofalara/devir sofalara çıkılan merdivenlerin alt başlıklarında, bir-birbuçuk metre tek parça mermer, taşın iki yanında yine mermerden yapılmış iki-üç basamaklı birer merdiven bulunurdu. Bunlar binek taşlarıdır. Binek taşlarından demir sofaya çıkılırken, iki sütun ve başlıktan yapılmış bir kapı bulunurdu. Bunların oluşturduğu bölüme Niyazlık adı verilirdi.

Dr. Rıfat Osman niyazlıkların işlevini şöyle dile getirir:

"Büyük sokak kapısından giren ve ata binmiş ev sahibi veya konuk, niyazlık taşına kadar ilerleyip iner. Ev sahibi evde yoksa niyazlık odasının perdesi kapalıdır. Bu perdenin açık olması ev sahibinin evde olduğu ve konuk kabul edeceği anlamına gelir. Ev sahibi evde bulunmadığı anda aile, belli veya sayılmaya değer konukları alır. Çubuk ve kahve sunulur, bu esnada ev sahibinin oğlu veya damadı gibi yakınları bu toplantıya katılmaz. Konağın Ağalarından biri karşılar ve uğurlar."

Odalar en sade yaşayanlarından, çok zengin ve görkemli yaşam sürdürenlere kadar aynı ilkelerin geçerli olduğu bir düzendeydi. Odaların hepsi insan yaşamı için gerekli ihtiyaçları karşılayabilen düzeyde olmasına rağmen yine de Edirne evlerinde belli işlevlere göre ad alan odalar vardır.

-Oturma Odası: Günlük oda olarak bilinir.

-Yatak Odası: Eski dönemlerde Musandralık denilirdi.

-Misafir Odası: Konuklara ayrılan odaya Hoşametlik, denilirdi.

Ayrıca bazı evlerde namaz odaları adı verilen namaz kılmaya ayrılmış bir mekân daha vardır.

Oturma odası aile bireylerinin bir arada oturdukları odadır. Haremlik ve selâmlık bölümleri olan evlerde oturma odası yalnız harem bölümünde ve birinci katta bulunurdu. Bu odalarda, genellikle evin bahçelerine bakacak şekilde pencereler açılırdı. Ama daha sonraki dönemlerde, sokak tarafına da oturma odalarının baktırıldığı görülür. Ancak pencereleri sokağa bakan odalar daha çok erkeklere aittir.

Eski yatak odalarında yerden 1-1.5 metre yükseltilmiş ayaklar üzerindeki yataklarda yatılırdı. Buralara portatif merdivenlerle çıkılır ve merdiven yukardan çekilirdi. Döşekler Musandra denilen etrafı siperlenmiş olan bu yükseltilmiş döşemeye serilirdi. Musandralar zamanla evlerde terkedilmiş, bunun yerine yerden en çok 30-40 santimetre yükseltilmiş sedirler tercih edilmiştir.

Balkan Yarımadası'nın hemen her tarafına yayılmış Edirne evi modelinde, odaların kapılarının açıldığı, hem geçiş alanı hem de aile bireylerinin toplu olarak zaman geçirdikleri yaşamlarına uygun uzunca bir sofa vardır. Yörede bunlara Hayat adı verilir. Sofanın genellikle üstü örtülüdür ve evin bahçesine bakar. Yanları açık olan bu sofalara son yıllarda camlar takılarak örülmüştür. Bazı dar gelirlilerin evlerinde, zemin katta sofa olmamasına rağmen üst katta mevcuttur.

Taşlıktan, evin bahçesine ya da sokağa bakan odaların kapıları önünden geçit veren, direkli ve parmaklıklı Devir Sofaları yer alırdı. Devir sofalarının taşlık döşemelerden yüksekliği 3,5 metre kadardır.

Bugün bu evlerden ve Edirne'nin yeşille bütünleşmiş karakteristik kent dokusundan çok az iz kalmıştır. Saptanabilen örnekler içinde birkaç ev ve bu özellikleri bir oranda yaşatsa bile, son dönemde insanlar yaşamlarını değiştirmişler ve açık sofa yerine iç sofa veya orta sofa planlarını uygulamışlardır.







Kaynak: Anadolu'da Ev ve İnsan
Prof. Dr. Metin SÖZEN
Prof. Dr. Cengiz ERUZUN
EMLAK BANKASI

Etiketler:

Geleneksel Dıyarbakır Evlerinde Yaşama Mekânına Yansıması

04:11 / Gönderen Melih / yorum (0)

En eski uygarlıktan günümüze, belli bir kimliği korumuş her topluluğun kuşaktan kuşağa aktardığı, kendi özelliklerini yansıttığı bir sosyal davranışı vardır.

Doğadan ve yaşam şeklinden kaynaklanan toplumsal deneyimler, görüşler, inançlar, töreler mimariyi de etkilemiştir. Bu etkiler insan ölçüsüne dayalı kullanım anlayışıyla birleştirilmiş ve mimari, "biçim durumuna gelmiş bir hayat" olmuştur. Gerek Türk evi, gerekse geleneksel Diyarbakır evinde de aynı durum gözlenmektedir.

Çeşitli uygarlıkların sanat izlerini taşıyan Diyarbakır, gösterilen ilgiyi hak eden bir kenttir. Özellikle tarihi evleri bu ilgiye fazlasıyla layıktır. Diyarbakır'daki evlerin iç ve dış mekanlarının biçimlenmesinde iklim koşulları ve sosyal yapı önemli rol oynamıştır.

Kent, sık dokusu, dar sokakları, yüksek avlulu duvarlarıyla kendi içinde tekdüzedir. Onu ancak kabaltı, sokak kapıları, cumba, eğrilip uzanan, daralıp genişleyen sokaklar hareketlendirir. Ancak burası Diyarbakır halkının yaşamını sürdürdüğü dış dünyadır. Avludan içeri girildiğinde bu elemanlar değişmektedir. Bunlar, ne tulumba ve kuyuya bırakırlar. Sokak duvarlarındaki taşlar avluya girildiğinde anlam kazanır. Doluluk ve boşluklar, saçaklar tekdüzeliği ortadan kaldırıp, avluya bütünlük sağlar. Diyarbakır geleneksel evlerinde kullanıcıların gereksinimleri ve istekleri doğrultusunda fiziksel açıdan açık, yarı açık (veya yarı kapalı) ve kapalı nitelikte tanımlanabilen alanlar mevcuttur. Oda, baş oda, ara oda, arka oda, koltuk oda, kiler, mutfak,sandık odası, taşlık içine girer. Eyvan, yarı açık alan olup; çevresinde yaşamın kurulduğu avlu ise açık alan niteliğindedir.

Genel olarak geleneksel Diyarbakır evi işleyiş şeması Çizelge 1'deki gibidir.

Kullanıcının dışa ve içe gizlilik gereksinimi evlere belirgin biçimde yansımıştır. Cepheler, bir anlamda İslam dininin gereği olarak, aile yaşantısından gelmektedir. Evin mahremiyeti yüksek duvarlarla kapanmış avluda geçen günlük yaşam sokaktan ve komşu mahremiyeti içinde, yazın sıcağını, kışın ayazını göğüsleyen halk kendi güvenli dizlerinde mutludurlar. Geleneksel düzende sokak ne kadar genelse, avlu ve ev o denli özeldir. İnsanların tüm ortak özelliklerine karşın her avlunun, her konutun onu kullanma anlayışının her biri için ayrı ayrı değeri vardır. Bu boyut içinde oturanların gereksinimleri, istekleri, kişilikleri, alışkanlıkları, sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel değerleri ile bağlantılıdır. Çevre koşullarına bağlı gereksinimler Diyarbakır geleneksel evleri içinde açık, yarı açık bağlamında etkili olmuştur. Bu gereksinimlerin yaşama mekanıyla ilişkilendirilmesi Çizelge 2 de verilmiştir.

Görüldüğü gibi, yaşama mekanları ve çevre koşulları bağlı gereksinimler arasındaki ilişki sıklığı (psiko-sosyal çevre koşulları, kültürel çevre koşulları ve fiziksel çevre koşullarına bağlı gereksinimlerde) eşit oranda dağılım göstermiştir.

Birçok medeniyetin yerleştiği ve iz bıraktığı Diyarbakır geleneksel evlerinde bu medeniyetlere ait yaşama biçimleri, kültürlerin yanısıra gelenek-göreneklere ait eylemlerin de yaşama mekanına yansıması görülmektedir. Yaşama biçimleri ataerkil aile yaşantısı ve dinin getirdiği mahremiyet olgusuyla yoğrulmuş gibidir. Evler ailelerin kalabalıklığına bağlı olarak nine-dede, karı-koca, çocuklar, evli erkek çocuklar ve onların ailelerini kaldıracak büyüklükte düşünülerek yapılmıştır. Bütün bu anlatımların ışığı altında Tablo 1 de de görüldüğü gibi çevre koşullarına bağlı gereksinimlerin yaşama mekanlarına yansıması Diyarbakır geleneksel ev oluşumunda yadsınamayacak derecede önem taşımaktadır.


çizelge - üzerine tıklayak büyütebilirsiniz
tablo - üzerine tıklayak büyütebilirsiniz







diyarbakır evi plan örnekleri
üzerine tıklayak büyütebilirsiniz

Etiketler:

Karadeniz Evlerinin Tipolojisi

04:05 / Gönderen Melih / yorum (0)



KARADENİZ EVLERİNİN TİPOLOJİSİ
Geleneksel mimarlığımızda evlerin plan tiplerini içinde yaşayan ailenin sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı belirler. Doğal etkenler, daha çok binaların yapı sistemleriyle ilgili çözümler üzerinde kendini göstermektedir.
Doğu Karadeniz kıyı kesimi evlerinin ana mekânı mutfaktır. Ancak mutfak terimi, bu mekânın tanıtımına yetmez. Çünkü sözünü ettiğimiz mutfak, sadece yemek pişirme eylemini değil, yemek yeme, oturma, dinlenme, yıkanma ve bunun gibi işlevleri de karşılayabilen çok amaçlı bir mekândır. Evin plan şemasının temel elemanı sayılan mutfak, yörede Aşhane, Ohomonduni olarak da adlandırılmaktadır. Bazı örneklerde iç mekânlar toplamının yarısı kadar alan kaplayabilir.

Evin arazideki yeri ve konumu belirlenirken aşhane, genellikle korunmuş yöne yerleştirilir. Aile bireylerinin ev içindeki yaşamlarının büyük bir bölümü bu mekânda geçmektedir. Aşhane'nin özellikle kış aylarında yağıştan, soğuk rüzgardan korunmuş olması istenen çözümdür. Odalara, hayata, yıkanma yerine ve tuvalete bu mekândan ilişki kurulur. Evin girişi bile genellikle doğrudan aşhaneye açılır. Geleneksel kulanımda bahçeyle sürekli ilişkisi olan insanların çamurlu ayaklarıyla içeri girebilmeleri için, aşhanenin döşemesi sıkıştırılmış topraktır.

Aşhanenin çok amaçlı kullanılabilmesi, araç ve gereçlerin taşınabilir olmasını gerektirmiştir. Aşhane'de ocak ve dolaplar dışında sabit olan donatı elemanları yoktur. Otuma elemanları elle, kolayca taşınabilen arkalıksız iskemlelerdir. Üzerinde yemek yenen eleman ya bakır sini ya da ahşap sofradır. Açılıp katlanabilen ayaklar üzerine yerleştirildiğinden işi bittikten sonra duvardaki yerine asılmakta, mekân diğer kullanımlara hazırlanabilmektedir.

Aşhane'de, Hayat bölümüne geçiş kapısının karşısına gelen duvarda sürekli ateş yanan bir bölüm ayrılmıştır. Bu ateş yemek pişirme, su ısıtma, mısır ekmeği pişirme gibi eylemler, dışında kışın ısınma, korlarından yararlanılarak mangal yakma gibi çok yönlü yararlar sağlamaktadır. Tavandan, ucunda yüksekliği ayarlanabilir bir çengeli bulunan zincir sarkıtılmıştır. Zincirin çengeline hazırlanacak yemeğin türüne göre büyüklükleri ve biçimi farklı kazan asılarak ve altındaki ateş canlandırılarak pişirme işlemi gerçekleştirilir.

Bazı örneklerde ateş yakılan bölümde içinde insanların oturabileceği büyüklükte kemerli ocak yapılmıştır. Bazılarında ise ateşin dumanları serbest yükselmekte ve tavanda özellikle bırakılmış boşluktan dışarı atılmaktadır. Aşhane'de yanan ateş korları kül altına saklanarak gece sönmeden sabaha kadar korunur ve ateş yeniden canlandırılır. Bu işlem kuşkusuz kibritin henüz yaygın olmadığı dönemlerden çağımıza ulaşmıştır. Ancak sosyal yaşamda öyle yer etmiştir ki, yoldan giden biri gördüğü evin bacasından çıkan dumana bakarak rahatlar. Tersine duman çıkmayan evler için de huzursuzluk duyar. Çünkü evin çatısının üstündeki duman içinde yaşamın devam ettiğini gösterir. Halk arasındaki en büyük beddualardan biri "Ocağın sönsün" sözleridir.

Aşhane mekânının hayat bölümüne geçilen kapısının yanlarıda yüksekliği insan elinin uzanabildiği düzeye kadar olan kapaklı dolapları vardır. Bu dolabın alt bölümleri daha çok toprak zemine de konabilen kazan, bakraç, tencere ve benzeri diğer eşyalar için ayrılmıştır. İnsan elinin rahat uzanabildiği orta bölüm ise en çok kullanılan araç gereçlerin korunduğu yerdir. Dolabın üst bölümündeki kapalı gözler ise, daha az kullanılan araç gereçlere ayrılmıştır. Bunların dışında, bakır sinilerin geçici olarak ahşap duvara iliştirildiği mandallar, bazı küçük araçların asıldığı çengeller ve açık raflar aşhanenin uygun duvarlarına yerleştirilmiştir.

Evin en önemli mekânı olan aşhanenin girişi, uzaklardan bile farkedilecek çözümlerle biçimlenmiştir. Evlerin tümüne 50 santimetreyle 100 santimetre arasında bilen yükseklikten girilir. Bir başka deyişle öncelikle iç mekâna kolay geçişi sağlamak üzere kapının bulunduğu bölüme bir platform hazırlanır. Genellikle bu platformun üstü kapalıdır. Giriş terası olarak tanımlanabilecek olan bu açık alanın uzunluğu aşhanenin boyu kadardır. Genişliği ise 1,5-3 metre kadardır. Bu platformdan eve, evin önünde yer alan setlenmiş düzlükten bir merdivenle ulaşılır. Ayrıca platformdan evin alt katına ulaşan bir ikinci merdiven bağlantısı bulunmaktadır.

Dışa açılan kapı, iç kapılara oranla daha büyüktür. Gündüzleri açık tutulur. Evin içine köpek, tavuk ya da diğer hayvanların girmesini önlemek üzere yerden 120-150 santimetre yüksekliğinde halk arasında Perde olarak adlandırılan ve kapalı tutulan bir kapı daha vardır. Bu kapının uygun yerine, mandalı dışardan gelen kişi tarafından kolayca ulaşabilmesi amacıyla, dairesel bir boşluk bulunmaktadır. Bu çözüm, evin kapalı tutulan kapısının insanlar için değil, içeri girilmesi istenmeyen hayvanları engellemek amacıyla yapılmış olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Hayat, evin araziye yerleşmesinde denize, vadiye ya da manzaraya açılan yönünde yer alır. Her iki yanında birer ya da ikişer oda bulunur.

O halde plan tipinin oluşumunda bir ortak mekân, çevresinde sıralanan odalar, hayat ve çamaşırlık-tuvalet mekânlarından oluşur. Bu mekânların bazıları ortak mekânla/aşhane doğrudan, bazıları dolaylı ilişkilidir. Dolaylı ilişkili olanlar, hayattan girilen odalar ve uzun bir koridordan geçilen çamaşırlık-tuvalet mekânlarıdır.

Hayatın yanlarında yer alan odalardan büyük olanı Baş Oda'dır. Seki ya da sedir düzeniyle oturma ve yatmaya olanak veren baş odalarda genellikle ocak bulunmaktadır. Daha çok konuk ağırlanırken kullanılır. Baş Oda'nın karşısında bir ya da iki oda bulunur. Bunlardan manzaraya bakan Köşk Oda olarak adlandırılır. Genellikle evin genç evlileri tarafından kullanılır.

Bazı ev tiplerinde çamaşırlık-tuvalet mekânına geçiş koridoru, Hayat'tan bazılarında ise Aşhane'den çözülmüştür. Yaygın olan uygulama, bu ilişkinin Hayat'tan bağlantılı olanıdır.

Ortak mekânla doğrudan ilişkisi olan oda sayısı dörde kadar çıkabilmektedir. Evin ana giriş kapısının karşısına gelen yönde bir oda varsa Yan Oda iki oda varsa arazi eğiminin yükseldiği yönde yer alana Yukarki Oda, eğimin alçaldığı yönde yer alana Aşşaki Oda adı verilmektedir. Bazı örneklerde Hayat'ın yanında yer alan odalardan biri doğrudan ortak mekânla ilişki kılınmıştır. Bu durumda biçimlendiğinde Mabeyn Oda ismini alır. Büyük örneklerde giriş kapısının yanında da ortak mekânla doğrudan ilişkili bir oda daha yeralmaktadır ki, bu plan tipine çok varlıklı ailelerin evlerinde rastlanabilmektedir.

Ev planlarında mekânların yeri ve birbirleriyle olan ilişkileri aynı ilkelerle biçimlenmesine karşılık, aile büyüklüğüne ya da ekonomik güce bağlı olarak oda sayılarında, mekân büyüklüklerinde farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Genellikle arazinin eğimli olduğu kabul edildiğinde eğimin yükselen bölümünde ortak mekân/aşhane, eğimin alçaldığı ve manzaraya bakan bölümünde Hayat yerleştirilerek iç mekânın iki temel elemanının yeri belirlenmiş ve odalar bu iki mekânın yanlarına yerleştirilmiştir.

İklim açısından istenen yönler önem sırasına göre doğu, güney ve batıdır. Kuzey iklimsel etkiler açısından istenmeyen yön olmasına rağmen genellikle manzaraya açıldığı için evler de çoğunlukla kuzeye dönüktür. Bu saptama, Karadeniz insanı için, evde mutlu yaşamanın ne denli önemli olduğunu vurgulamaktadır.

Odaların çoğunlukla gece kullanım alanına karşılık adları ne olursa olsun bazı tiplerde ocaklar yapıldığı, hatta bazılarına sonradan eklendiği düşünülürse bu odaların gereğinde oturma, dinlenme, çalışma eylemlerine de olanak tanıyan bir düzeni ortaya çıkmaktadır.

Zamanımıza ulaşabilenlerin çoğunda ocakların ve sekilerin sökülmüş, ortak mekân zeminini ahşapla kaplanmış olması, bunların eski kullanımlarıyla ilgili bilgilerin unutulup kaybolmasına yol açmaktadır.

Doğu Karadeniz evinin ülkemizin diğer bölgelerine göre farklılıklarına bakıldığında, orta yaşama mekânının aşhaneyle bütünleşmiş olduğu görülür. Türk evinde en önemli mekân Oda iken, Doğu Karadeniz evinde Aşhane'dir. Bazı yörelerde bu mekân Hayat olarak adlandırılmıştır. Oysa Hayat'ın Sofa ile eş anlamlı bir ad olduğu benimsendiğinde Mabeyn olarak adlandırılan manzaraya yönelik mekânın Hayat olması gerekir. Türk evi plan tiplerinde sofa/hayat ev mekâları içinde en geniş alanı kaplamasına karşılık, Doğu Karadeniz evinde boyutları oldukça küçülmüştür.

Bu temel farklılıklardan başka aşhane ve iç düzenlerinde de farklılıklar vardır. Kapı, ocak, dolap, tavan süslemelerinde eski Karadeniz kültürlerinin izleri olmasının yanı sıra Kafkasya'dan gelen dış etkiler de ağırlıklı olarak kendini göstermektedir.

Kent ve köy evlerinin plan şemalarındaki farklılıklar, tarımsal üretimle tarım dışı üretimin ortaya koyduğu değişik çözümlerden kaynaklanmaktadır. Köy evlerinde toprak zeminli mutfak varken, kent evlerinde odalardan biri mutfak işlerini üstlenmiş veya bahçede ek yapı olarak yer almıştır.

Köy evlerinin alt katı hayvan barınağı olarak kullanılırken kent evlerinde alt kat kışlık oda, depo ya da mutfak olarak kullanılmaktadır. Kent ve kasabalarda koyların rüzgar ve dalgaları perdelediği bölümlerde yalılar yer almıştır. Yalıların alt katları kayıkhane ve ağ depoları olarak değerlendirilmiştir. Kent evlerinde gelenek içindeki evlerin alt katları dükkândır.

İnsan yaşamının sürdürüldüğü üst katlar, kent evlerindeki plan şemalarının karakteristik tiplerini oluştururlar. Trabzon'un doğusundaki kent ve kasaba evlerinde kırsal kesim planları olan iç sofa ya da açık sofa/hayat ile yöresel çözümlerin yorumundan oluşan kendine özgü çözümler vardır. Bu evlerde toprak zeminli aşhane ve iç sofa bir arada vardır. Hayatlı ya da açık sofalı planlar Ardanuç, Artvin ve Trabzon evlerinin bazılarında uygulanmıştır.

Eskiden bu tür evlerin daha yoğun olduğu, zamanla açık sofaların kapatılarak uç sofaya dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır.

Trabzon'un batısında ise toprak zeminli aşhane yerine ayrı bir mutfak planda yerini almıştır. Bu mutfak, yalnıza yemek pişirilen ve ev halkının zaman zaman oturma, yemek yeme eylemlerini karşılayan bir mekârdır. Asıl oturma, dinlenme, yemek yeme işlevlerini odalar karşılar.

Genellikle alt ve üst katların planları aynıdır. Girişin yarısından başlayan merdiven çoğu tiplerde köşeden üst kata bağlanır. Sofa,T, L yada karnıyarık ve kapatılmış hayat şeklinde olabilmektedir.

Daha çok kent ve kasabalarda rastlanabilen iki katlı evlerde evin boyutları daha küçüktür. Oda sayısının katlara bölünmesiyle daha yalın plan şemaları oluşturulmuştur.

Yapı sistemi

Doğu Karadeniz yöresindeki mimarlık ortamında kullanılan yapı sistemleri başlıca üç bölüme ayrılabilir: Bunlardan birincisi ahşap yığma yapı sistemidir. Dikmeler kullanılmadan ahşap yapı malzemelerinin yatay olarak birbiri üzerine bindirilmesiyle kurulan taşıyıcı sistemleridir. Doğu Karadenizde bu tip yapılara, ahşabın yaygın olduğu iç kesimlerde ve genellikle yaylalarda rastlanabilmektedir. Günümüze kadar ulaşabilen kıyı kesimindeki ahşap yığma yapıların, büyük ağaç türlerinin buralarda da yaygın olduğu, eski yıllardan kalma olduğu söylenebilir.

İkincisi ise, ahşap çatma/iskelet yapı sistemidir. Çatma, Ahşap İskelet, Ahşap Karkas gibi yöreye ait deyimler, her kesimde belirli yapı sistemini tanımlayamayabilir. Bölgenin bir kesiminde Çatma olarak adlandırılan yapı sistemi, başka bir kesimde İskelet ya da Karkas olarak adlandırılmıştır. İsmi ne olursa olsun bu tip yapı sistemlerinde ana kural, tüm yapı yükünü temel duvarlarına ileten taşıyıcı elemanlar, ahşap yığma sistemlerin tersine düşey olarak kullanılmaktadır.

Genellikle 50 santimetre kalınlığında moloz taşla yapılan temel duvarları yükseltilerek bodrum kat elde edilmiştir. Çatma yapı strüktürü, temel duvarların belirli düzeyde bitiminden sonra kurulur. Öncelikle taş duvarın üstüne yatay konumda 15x15 kesitli taban ağaçları yerleştirilir. Köşeler, yörede Boğaz Geçme olarak adlandırılan yarım geçmeyle birleştirilir. Gerek köşelerin gerekse kiriş-taban ağacı birleşmelerinden rijit olabilmesi için taban ağacı üst üste iki parçadan oluşturulur. İkinci aşamada taban ve kirişlerin üzerine geçme bir detayla düşey taşıyıcılar oturtulur. Yörede direk olarak bilinen düşey taşıyıcıların boyu, normal kat yüksekliğini belirlemektedir. Köşe ve aradaki ana direklerin üstüne, yatay konumda yine geçme detaylarla Direk Başı yerleştirilir. Bütün bu işlemler yapılmadan önce yapının cephesinin kuruluş biçiminin önceden saptanmış olması gerekir. Bunun nedeni, seçilen dolgu malzemelerinin de taşıyıcı sisteme yardımcı olmalarıdır. Çatma yapılarda dolgu tekniğine göre cephe üç şekilde kurulmaktadır.

Blok Ahşap Dolma

Dolgu malzemesi 5-6 santimetre kalınlığında ve 30-40 santimetre genişliğinde genellikle sert ağaç ve çıralı çam tahtalardır. Bu tahtaların yatay konumunda üst üste dizilmesiyle bina yüzeyinin kurulabilmesi, dolguların da ana taşıyıcılarla birlikte inşa edilmeleri sonucu gerçekleşir. Dolgu elemanlarının direklerde açılan oluklara geçirilebilmesi için başka bir çözüm yoktur. Yörede genellikle yatay kullanılan blok ahşap tahtaların, düşey olarak kullanıldığı örneklere de rastlanmaktadır.

Blok ahşap dolgulu karkas sistemlerde, köşe direklerinin yatay yükleri karşılamak üzere çarpaz payandalarla desteklenmesine de gerek kalmaz. Buna karşılık dış yüzeyin kurulmasında, pencere boşluğunun oluşturulması ve su sorununun giderilmesi için önlem alınmak gerekmiştir. Pencere boşluğunun kurulabilmesi ara dikmelerle gerçekleşebilmektedir. Bazı örneklerde ara dikmeler, taşıyıcı değil pencere aralarındaki dolgu tahtalarının bağlayıcısı görevini yaparlar. Bu dikmelerin arasına, döşemeden 70-80 santimetre yükseklikte alt pencere yüksekliğini sınırlayacak şekilde üst yatay bağlantılar yapılır. Örneklerin çoğunda bu bağlantılar, blok ahşap dolgu malzemesiyle yapılmıştır. Blok ahşap dolmalı çatma sistemlere günümüzde ahşabın bol olduğu iç kesimlerde rastlanmaktadır. Kıyı kesimlerinde görülebilen çok az sayıda örneklerin, 150-200 yıl öncesinden kalma olduğu sanılmaktadır.

Göz Dolma

Düşey ve yatay konumdaki taşıyıcıların araları daha küçük kesitli parçalara bölünerek kurulur. İç bölmelerin dış yüzeyle birleştiği yerlerde ve pencere boşluklarının yanlarında ara dikmelerden yararlanılır. Ayrıca yatak konumundaki ara bağlantılar pencere boşluğunun alt ve üst kenarını belirlemektedir. Düşey ve yatay konumdaki tüm ana ve ara taşıyıcıların oluşturduğu boşluk, 17-20 santimetre arayla önce düşey ahşap elemanlarla bölünür. Meydana gelen dar, uzun boşluklar 15-22 santimetre arayla düşey elemanlara tesbit edilen küçük yatay parçalarla yeniden bölünerek kare ya da dikdörtgen kutucuklar oluşturulur. Artık kurulmuş olan cephe yüzeyi, dolgu malzemesi yerleştirilmeye hazır durumdadır.

Göz dolması sisteminde dolgu malzemesi, bir yüzeyi çok düzgün olan dere taşlarından kırılarak hazırlanmaktadır. Ahşap elemanlarla oluşturulmuş gözler arasında küçük oranda boyutsal farklar olmasına rağmen, bu boşluklar standart sayılabilir. Bu nedenle hazırlanan dolgu taşlarının da gözlere girebilecek şekilde standart olması gerekmektedir. Pencere boşluklarının dışında tüm kutucuklar, hazırlanan taşlarla doldurulmaktadır. Taş dolguların ahşap gözlerle meydana getirdiği küçük boşluklar, kireç harçla kapatılarak cephe kuruluş tamamlanır. Zamanla kararan ahşap sistemin içinde farklı renkteki dere taşları ve beyaz kireç harcı, evlerin dış yüzeylerini yeşil doğa içinde bambaşka bir görünüme ulaştırmaktadır. Göz dolma tipindeki evlere Sürmene ile Hopa arasında kıyıya yakın olan kesimlerde yaygın olarak rastlanabilmektedir. Devlet Karayolu üzerindeki yerleşmelerde birkaç örnek dışında hemen hemen tümü yıkılmıştır.

Muskalı Dolma

Tüm yapı sistemi göz dolmalı evlerdeki gibidir. Ancak, muskalı dolma evlerde geçme yerine metal tesbit elemanlarının kullanılması, bu tekniğin daha sonra ortaya çıktığı varsayımını kuvvetlendirmektedir. Muskalı dolmada ana ve ara taşıyıcılar göz dolması tekniğinde olduğu gibi ve yine aynı aralıklarla kurulur. Yalnız küçük kesitli ahşap dikmelerin aralıkları biraz daha büyük (20-25 santimetre) tutulur. Sonra bu dikmelerin arasına genellikle 45 derece eğimli küçük parçacıklar yerleştirilmektedir. Böylece göz dolmada kare ya da dikdörtgen olan boşluklar, burada üçgen biçimindedir. Küçük üçgenler muskaya benzediğinden, halk arasında Muskalı Dolma olarak adlandırılmıştır.

Muskalı dolmadaki üçgen boşluklara uygun tek parça taş bulunamadığından, birkaçı birarada olmak üzere kireç harçla yerlerine yerleştirilir. Bu nedenle boşluklar göz dolmada olduğu kadar düzenli değildir.

Muskalı dolma evlerin bazılarında dış yüz, ana taşıyıcıların dışında tümüyle sıvanmaktadır. Bazılarında ise yalnız üçgen boşlukların içindeki taşların üzeri sıvanır. İkinci şekilde tüm strüktür dıştan algılanmakta, birincisinde ise beyaz düz yüzey görünmektedir.

Trabzon-Rize arasında günümüze kadar uzanabilen örneklerin çoğu terkedildiğinden harap durumdadır. Bu nedenle dolgu taşları dökülmüştür. İç kesimlerde yer yer rastladığımız taş dolgusuz yeni muskalı evler ise parasal yetersizlik yüzünden tamamlanamamıştır. Yapısal yönden eksik olan bu örnekleri inceleyen bazı araştırıcıların muskalı dolma sisteminde, dolgu kullanılmadığı şeklindeki yargıları yanlıştır.

Karma Yapı Sistemi

Karma sistem, farklı yapı sistemlerinin aynı yapıda birlikte kullanılmasıdır. Gerçekte Doğu Karadeniz'deki yapıların çoğu karma sistemle inşa edilmiştir. Kıyı kesiminde temel ve bodrum duvarları yığma taş olmasına karşılık, üst kattaki sistem ahşap yığma ya da ahşap karkastır. Bazı örneklerde temel duvarının üstündeki normal katlarda ahşap yığma ve karkasın birlikte kullanılmış olduğu görülür. İç kesimlerde, Şavşat ve Ardanuç çevresindeki örneklerde taş temel üstündeki zemin duvarları, yontulmuş kaba kütüklerin yatay olarak üst üste dizilmesiyle kurulmuş olmasına karşılık, üst kat ahşap yığma ve karkas karışımı Karma Sistemle yapılmıştır. Ahşap yığma ve karkas sistemin birlikte kullanıldığı en yaygın yapı türü Serendeler'dir. Serendelerde, konutların tersine alt kat payandalı direklerle karkas olarak kurulmasına karşılık üst kat ahşap yığmadır.

Mekanların kuruluşu
Dış cephede dolgu şekillerine göre adlandırılan dolma tipi ev, strüktürünün daha belirgin olarak kavranabilmesi için iç duvar, döşeme ve tavan kuruluşlarının da kısaca değinmekte yarar vardır. Örneklerin tümünde, dış duvarı oluşturan yapı sistemi ne olursa olsun, iç bölmeler, oda bölmeleri ve tavanlarda ahşap malzeme kullanılmış olduğu görülür.

Döşemeler
Oda döşemeleri, taban ağaçlarına bindirilen kirişleme üzerine kalın ve sağlam tahtalarla kurulur. Döşenecek açıklıkların büyüklüklerine göre kirişleme değişik yönlerde olabilirler. Kirişlerdeki yön değişikliği ve bindirmeler nedeniyle mekanlardaki döşemelerde yükseklik farkı doğabilmektedir.
Kıyı yerleşimlerindeki evlerde görülen orta mekan döşemesi, sıkıştırılmış topraktan oluşur. Tarımla uğraşan aile bireylerinin orta mekanla tarla arasındaki ilişki sıklığı düşünülürse bu çözüm yadırganmamalıdır.

İç Bölmeler
Blok ahşap dolma tekniğinin dış cephelerde uygulanış biçimi, iç mekan duvarlarının kuruluşunda da tekrarlanır. Göz dolmalı, muskalı dolmalı ya da blok ahşap dolmalı evlerde iç bölme tekniği hep aynıdır. Genellikle yatay konumda kullanılan bölücü elemanlar/tahtalar, düşey taşıyıcılarda açılan yarıklara geçirilmektedir. Üst üste bindirilen tahtalar ahşap kamalarla birbirine sıkıca bağlanmaktadır. Çok eski evlerde, baltayla yontulmuş 50 santimetre genişliğinde ve 7-10 santimetre kalınlığında tahtalardan kurulmuş ahşap yığma duvar/Tarabalara rastlanabilmektedir.

Çatılar
Doğu Karadeniz'de iki eğilimli, üç eğilimli ve dört eğilimli olmak üzere üç tür çatı vardır. Eğilimli çatı yüzeylerinin ara kesitinin/mahya yöredeki adı Omuz' dur. Yörede iki, üç, ve dört yöne eğimli çatılar sırasıyla Semer, Üç Omuz ve Dört Omuz çatı olarak bilinir.
Semer örtülerde makas kullanılmaz. Üç ve dört omuz çatıların kuruluşu belli aşamalarla gerçekleşir. Dış duvarlar ve ara bölmeler üst bağlamayla bitirildikten sonra öncelikle makas ağaçlarıyla enlemesine bağlanır. Ortadaki makas direklerini birbirine bağlayan omuz başı ve kenar makas direklerini birbirine bağlayan kar bastı yerleştirilir.
Çatı eğimi yönünde olmak üzere 30-50 santimetre arayla mertekler, merteklerin üzerine de kiremit altı çıtaları konur. Çatı kaplaması yarma ahşap/hartama ile yapılacaksa, kiremit altı çıtalarına gerek kalmaz. Bunu yerine mertekler daha sık ve yatay olarak yerleştirilir. İç kesimlerdeki semer çatıların çoğu hartama ile örtülür. Yörenin çok yağışlı iklimi, ahşabın dayanıklılığını olumsuz yönde etkilediğinden, saçaklar alabildiğine geniş tutulmuştur. Özellikle konut yapılarındaki saçak genişlikleri 80-180 santimetre arasında değişmektedir.





Kaynakça: Anadoluda Ev ve İnsan [Emlak Bankası Yayınları]
Fotoğraflar: Process Architecture, Alâettin Bahçekapılı

Etiketler:

Sokaklar, Evler ve Evdekiler

04:03 / Gönderen Melih / yorum (0)

Hergün kent hayatının kaosunda birbirinin aynı, içsıkıcı, karamsar hayatlar yaşıyoruz. .Hergün kıymetli saatlerimiz trafikte harcanıp gidiyor. Sıkış tepiş otobüslerde, yıkanmayı zul addeden birinin koltuk altında ulaşmaya çalışıyoruz işimize. Allah gibi korktuğumuz minibüs şoförünü sinirlendirmeden inip biniyoruz minibüse ve kısa mesafe olduğu halde bizi arabasından indirmediği için şükran duyuyoruz taksi şoförüne. .Ekonominin kötü gidişi yüzünden hergün daha az satış yapıyoruz, daha az kazanıyoruz. Patronumuz, hükümetin verdiği memur zamlarını bahane ederek reel enflasyonun altında zamlar veriyor. Üstelik de, bunu kendi arabasını piyasanın en pahalı arabasıyla değiştirdikten, milyon dolarlık yeni evine taşındıktan sonra, hem de yüzü kızarmadan yapıyor. Ve müşterimiz enflasyona rağmen her ay fiyat kırıyor. Ama onunla yüzleşemiyoruz, çünkü bizi işten atacak, malı başka yerden alacak güç onda ve yeni iş, yeni müşteri bulacak güç bizde yok. Onun için her ay daha da geciken maaşlarımızı, ödemelerimizi aldıktan sonra duyduğumuz ferahlama duygusuyla her seferinde, içimizden küfürler yağdırarak da olsa, gülümsüyoruz patronumuza veya müşterimize.
.İnsanlar birbirine gittikçe daha az tahammül gösteriyor. Birlikte rakı masasına oturabileceğimiz beyefendinin içinden zorba bir kent hıyarı çıkıyor trafikte ve altındaki 88 model şahinle veya 2001 model ciple arabamızın önüne atlıyor. Uyarmaya kalktığımızda ise arasından inip üzerimize yürüyor. Evrim sürecini tamamlamamış bu adamın belindeki, muhtemelen ruhsatsız silaha bakarak, bu adama karşı kendimi korumak için yasal bir silah almaya kalksam başıma neler gelir acaba, diye düşünüyoruz. Biraz ileride bir taksi ile bir otomobil çarpışıyor ve taksici elinde levyeyle dışarı fırlıyor. Buna karşın diğer şoför gidip bagajından baltasını alıyor. Trafik ilerlediği için üzerimize yürüyen adamla birbirimizi unutuyoruz ve ilerlemeye başlıyoruz. Birbirine saldıran adamların yanından geçerken iyice yavaşlayıp arabaların hasar durumunu, adamların psikolojilerini değerlendirmeyi ve yorumlamayı ihmal etmiyoruz ama; ondan sonra gazlıyoruz ileride açılan trafikte.
.Asgari ücretin aylık net 102 milyon olarak duyurulduğu bir ortamda, çocuğunun yemesi gereken yumurta ile içmesi gereken sütün parasını otomobil taksidi olarak yatırıyor babası. Bu arada minibüsle eve gelirken cep telefonundan eşi arıyor ve eve üç ekmek alması gerektiğini söylüyor. Şehriye çorbasıyla ıspanak yemeğini yanına katık yapmak için. Karısı şikayet etmiyor, çünkü o da temizliğe gidip kazandığı parayla gazeteden arkorok yemek takımı ve longvey bavul seti biriktirmektedir. Güne gelen misafirlerine rezil olmayacaktır böylece ve tatile, köye gidecekleri zaman hazır olacaktır bavulları.
.Bütün algılarımız bu mantık ötesi, gerçek dışı dünyayla dolu olduğu halde eve geliyoruz akşam ve boğazımızda büyüyen bir düğümle akşam haberlerini dinliyoruz. Peşinden onca süre koştuğumuz, peşimizden onca süre koşan sevgili eşimize bir gülümseme bahşedecek enerjimiz olmadan. En fazla onbeş dakika süren yemeğimizden sonra koltuğumuza yerleşip futbol maçı veya yerli dizi veya yabancı film, artık keyfimiz neyi istiyorsa onunla akşamımızı bitirmeye, yarını beklemeye hazırlanıyoruz.
.Evimizde hala gerçek olan, mantıklı ve keyifli birşeylerin varlığını unutuyoruz çoğu zaman. Kızımız evlenirken, kedimiz yaşlılıktan ölüverdiğinde, evimizi taşımadan hemen önce kafamıza dank ediveriyor. Bütün bu zaman boyunca, ayrılırken gözümüze yaşlar dolmasına sebep olan, hayatımızın bu kıymetli parçasıyla yaşayıp giderken biz neredeydik acaba? Yıllar boyunca beraberliğin keyfini çıkarmayı biz unuttuğumuza göre, çıkaran kimdi? Fotoğraf albümümüzü çıkarıp bakıyoruz. Ve kendimizi o fotoğrafların içinde buluyoruz hep. Hatırlıyoruz, demek ki oradaydık.

İşte, doğana kadar dokuz doğurduğumuz oğlumuz veya kızımız. Şu anda kaç yaşında olursa olsun ilk gülücüğü, ilk agusu, kahkahası, ilk adımı hala içimizi titretmiyor mu hatırlarken? Şu yaşında, yaptığı şeylerin yüzde seksenini yanlış bulurken, okulda aldığı iyi bir not, o çok yakışan gömleğiyle ne kadar yakışıklı göründüğü, güzelliğiyle okulun bütün erkeklerinin başını döndürmesi bizi gururlandırmıyor mu? Dünya üzerinde yaşadığı seneler boyunca çocuklarımızın bize verdiği keyif dakikaları sayılabilir mi?
Daha bebekken verdiği keyfi bilerek yaşamayı becerebildik mi acaba? Şu anda verdiği keyfi yaşamayı becerebiliyor muyuz?
Veya kedimiz, köpeğimiz, muhabbet kuşumuz, kanaryamız. Anlık bir kararla edinmiştik onu. Evde köpek beslemeye oldum olası karşı olduğumuz halde. Uzun zaman, onun satıldığı yerin önünden geçerken, orada satılan hayvanların sevimli yüzlerine bakarken, onlarla beraber yaşamanın vereceği keyifler değil, içerdiği zahmetler aklımıza gelmişti. "Her gün gezdirmek gerekir şimdi onu. Ya evi batırırsa?"


"Bütün evi kedi kokutacak. Hem Ayşe Hanımların kedisi bütün kanepeleri tırmalayıp mahfetmiş." "İşin yoksa kafes temizle, yere saçılan yemleri süpür. Üstelik sevilmez, ele gelmez."
.Sonra bir gün geçerken O'nu görmüştük. Yüzümüze bakmıştı. Daha yavruydu o zaman ve bakışları çaresizliği, yalnızlığı, korkuyu yansıtmıştı. Daha ne yaptığımızı düşünmeden, elimizde onunla eve giderken bulmuştuk kendimizi. O an ki tatmin olmuşluk duygusu hala içimizde değil mi? Onu her gün gezdirirken ya da çiş kutusunu değiştirirken, dağıttığı yemleri süpürürken, verdiği zahmeti kaç kere düşündük, keyfi kaç kere? Dışarıdaki dünyanın bütün olumsuzlukları o kucağımızdayken aklımızdan uçup gitmedi mi?




.Veya evimiz, çiçeğimiz, yeni aldığımız açılır kapanır kanepe. Kimimiz daha öğrenci iken kavuşmuştu ilk evine, kimimiz evlendikten sonra. Her durumda, ilk mobilyamızı alırken ne garip hisetmiştik kendimizi. Öğrenci evine aldığımız, içinde uyuyacağımız yatağın fiyatı en önemliydi bizim için, çünkü ailemizin bize ayırdığı bütçe küçüktü. İlk kanepemizi ikinci el almıştık da, renginin uyumsuz, oturmasının rahatsız olması hiç önemli gelmemişti.
.Ama evlenirken kurduğumuz eve ne kadar önem vermiştik! Çünkü artık "düzgün bir aile evimiz" olmalıydı. Hem, zaten ailelerimiz mobilyalarımıza daha çok para harcıyordu. Bu yüzden, daha sonra farketmiştik, ilk "düzgün" evimiz bizim zevkimizden çok ailelerimizin zevkini yansıtmıştı. E, şimdi kullandığımız herbiri farklı renkte koltuklar ile, kendi boyadığımız sehpalarımızı o zaman satın almaya kalksak ne çok "büyük tavsiyesi" dinlerdik! Kendi zevkimiz eve yavaş yavaş yerleşmişti. Mobilya çarşılarında, bit pazarlarında, evde ahşap boyayarak geçirdiğimiz haftasonları sonucunda. Sonra, benjamini doğru yere yerleştirmek için kaç kere yer değiştirmiştik. Salondaki renk uyumunu sağlamak için ne çok mobilyacı, kumaşçı gezmiş, ne çok boya karışımı denemiştik! En son moda metalik sehpanın fiyatını öğrendiğimizde dudağımız uçuklamıştı da, mahalledeki mobilyacıya yemek masasıyla aynı renkte yaptırdığımız sehpayı boyamıştık, bir kutu boya masrafına. Hele açılır kanepe? Bu sene çıkan kumaşların desenleri ne kadar hoştu da, hangisini seçeceğimize bir türlü karar verememiştik. Açılma mekanizmasının bu kadar kolay kullanılması, teknolojinin bu şekilde işlerimizi kolaylaştırması nasıl hoşumuza gitmişti. Ya satıcının, sözleşmeyi hazırlarken, garanti belgesinin içerdiği servisleri ve kolaylıkları açıklaması?
.Belki caddede tepemize çıkan adam bizi adamdan saymıyordu, ama en azından birşey satın alırken bizi adamdan sayacak bir satıcıyı seçme özgürlüğümüz vardı. Belki devlet, vergilerimizi yol, su elektrik olarak geri döndürmesi gerektiğini unutmuştu da yolsuzluk, batık bankalar, yiyici müteahhitler olarak geri döndürüyordu, ama şu mağazada ödediğimiz paranın her kuruşunun karşılığını alıyorduk. Bizi kandırmaya çalışan satıcının artık yüzüne bile bakmıyorduk.
.Şimdi, salonumuza göz gezdirirken gördüklerimiz keyiflendiriyordu bizi. Çünkü bizi keyiflendiren hemen her şey gibi, evimiz de artık bizim yaratttığımız, geliştirdiğimiz bir şeydi. Yaratıp büyüttüğümüz çocuğumuz, büyütüp eğittiğimiz köpeğimiz, yetiştirdiğimiz çiçeğimiz gibi; kendimiz için kendi yarattığımız evimiz. Ne şanslıydık ki, "güzelin", "keyiflinin" tek boyutta tanımlanmadığı, modanın yalnızca bize yeni alternatifler sunduğu bir dönemde yaşıyorduk. Koltuklarımızı basmayla da kaplasak, birinci sınıf deriyle de, yalnızca bizim keyfimizdi önemli olan, ve bakınca bize keyif verip vermesiydi.
.Böylece dışarıdaki mantık ötesi, gerçek dışı dünyadan evimize sığındığımızda, en kötü kabuslarımızı - trafiği, patronu, ekonomiyi, müşteriyi - unutup kendi keyiflerimizi yaşama olanağımız oluyordu. Eşimize duyduğumuz aşkı, oğlumuzu kuvözde ilk görüşümüzü, köpeğimizin yalvaran gözlerle ilk bakışını, öğrenci evimize ilk taşınışımızı hatırlama olanağımız oluyordu. Ve, her ne kadar yaşamın, kendini devam ettirmek dışında bir anlamı olmadığını bilsek de, bizim bulunduğumuz katkılar ve yaptığımız yaratılar ile, yaşamaya değdiğini hissetme olanağımız oluyordu. Ve sonuç olarak, gerilim altında geçen bir günün sonunda keyifli geçen birkaç saatimiz.
.Tabii farkına varacak enerji bulabilirsek. Ve sonra maç, film, dizi bitiyor. Kızımızın odasının ışığı hala yanıyor. Biz onun ders çalışıyor olduğunu varsaysak da, sevgilisiyle telefonda konuştuğunu biliyor içimizde birşey. Bugünlük aldırmıyoruz. Eşimiz oturduğu koltukta uyuyakalmış. Uyandırıp, artık yatmak gerektiğini söylüyoruz. Yatakodasına geçerken kedimiz de bizimle geliyor, eşimizin yastığı ile kendi yastığımız arasına kıvrılıp, mırıldanarak uyumak için. Yanından geçerken benjaminin yapraklarının uçlarının sarardığını farkediyoruz ve yarın sabah sulamayı unutmamayı not ediyoruz aklımızın kenarına.
.Sabah kalkar kalkmaz televizyonu açıyoruz ve kahvaltımızı haber dinleyerek yapıyoruz. İlk haber, kötü giden ekonominin düzeltilmesi için konan vergiler hakkında. .Hergün kazandığımızdan daha çoğu elimizden alınıyor vergi olarak. Hergün daha az adamdan sayılıyoruz...

Etiketler: ,

Evde mutlu olmanın yolları

04:02 / Gönderen Melih / yorum (0)

Yaşam enerjisinin akışını anladığınız zaman hayatınız değişmeye başlar. Hem de görülür biçimde.

Şayet kendinizden ve içinde bulunduğunuz koşullardan memnun değilseniz, yaşam enerjisini yanlış kullanıyorsunuz, demektir. Daha doğrusu çevrenizi saran yaşam enerjisini henüz algılayamamış, farkına varamamışsınız. Tabii bunun sonucunda açığa çıkan mutsuzluk, başarısızlık ve sağlık problemleri gibi sorunların neden sizi bulduğunu sorguluyorsunuz.

Yaşam enerjisi bütün dünyayı kapladığı gibi bizi de sarar ve tıpkı bir nehrin akışı gibi akar. Ne yazık ki, nehrin akışını gören bizler hayat enerjisinin akışını göremeyiz ve anlayamayız. Çünkü, bunu anlamak için eğitilmedik ve bu bilgiden yoksunuz.

Ancak, duyarlılığı yüksek olanlar, kendi içleriyle iyi iletişim kurmayı başaranlar sezebilirler. Bir de büyük şansızlıklar içine düşmüş olanlar, şiddetli sorunlarla başa çıkmak zorunda kalanlar ‘‘Bana neler oluyor?’’ şeklinde soru sormaya başladıkları zaman hissedebilirler. Fakat, bilemedikleri için çözümü de çoğu kez anlayamazlar.

Sadece iç seslerine kulak verenler, el yordamıyla yaşam enerjisinin akışına kendilerini uydurabilirler. Tabii bu durum onların çıkışı olur. Ancak, sorunlarından kurtulduktan bir süre sonra hissettikleri gizil gücü unutur ve bildikleri gibi yaşamaya devam ederler. Taa ki bir başka sorunun içinde kendilerini buluncaya kadar.

Yaşam enerjisi, pozitif ve negatif güçlerin uyum içinde dans ettiği ortamlarda yoğunlaşır. Aydınlık ve karanlık birlikte bulunur. Zıtların ahengini yakaladığınız zaman, yaşam enerjisini kullanmaya başlarsınız. Bunu bilmeniz şart değil. Fakat, pozitif ve negatif enerjinin ne olduğunu ve nerelerde bulunduğunu bilmeniz gerekiyor.

Biliyorsunuz aydınlık ve karanlık, sıcak ve soğuk, vb. birbirine zıt enerjiler yani pozitif ve negatif güçlerdir. Ve aynı şekilde Kuzey-Güney, Doğu-Batı yönler de birbirinin karşıtıdır.

Her bir yönünün bütünleştiği ve yönettiği elementlerin birarada bulunması, yaşam enerjisinin güçlü akmasını sağlar.

Yaşam enerjisinin akışı içinde ahenkle akacak olursanız, sağlıklı, güçlü, başarılı ve mutlu olursunuz. İsteklerinizi gerçekleştirecek gücü, yaşam enerjisinden sağlarsınız.

Yaşam enerjisi doğal olarak zaten akar. Fakat, siz bu akışın içinde bulunduğunuz halde bunu hissetmezsiniz ve kendinize çekemezsiniz. Şayet, kendiniz için hayat enerjisinin ahenk içinde aktığı bir ortam yaratabilirseniz, yaşantınızda ters giden şeylerin düzgün gitmeye başladığını ve kendinize olan güveninizin arttığını hissedersiniz. Kendinizi daha mutlu ve olumlu hissetmeye başlayacağınız için, başarı da beraberinde gelir. Zaten işleriniz de yoluna girer. Hem de bütün bunlar kendiliğinden ve siz hiçbir zorlanma hissetmeden meydana gelir.

Aslında hayat enerjisinin akışını bilen eskiler, ev ve iş yerlerinin düzenlenmesini yaparken bunu gözönünde bulundururlardı. Çünkü yaşadığınız ev de sizinle birlikte yaşar. Tabii iş yeriniz de... Sizin canlılığınızın ölçüsü, yaşadığınız yerin ne kadar güçlü bir yaşam enerjisiyle dolu olduğuna bağlıdır.

İsteklerinizi oluşturabilecek ve gerçekleştirebilecek gücü kendi içinizde biriktirebilmeniz için, bulunduğunuz yerin enerjisinin yüksek olması gerekir. Ve tabii sizin enerjisinizle de uyum içinde olmasına dikkat etmelisiniz.

İçinde yaşadığınız evi, çalıştığınız yeri sevmeniz çok önemli. Çünkü, akıl yürüterek tesbit edemeyeceğiniz çok önemli bilgileri, bedeniniz duygu olarak size bildirir.

Sevmek ya da sevmemek şeklinde ortaya çıkan bu duygu, sizin yaşadığınız yerle ne derece bütünleştiğinizin işaretidir. Şayet yaşadığınız yerle uyum içinde değilseniz, hayat enerjisi kesintiye uğrar ve bulunduğunuz yerde kalmaktan hoşnutsuzluk duyarsınız.

Ayrıca, sevmediğiniz bir yerde oturmaya ve yaşamaya devam ederseniz, o mekan sizin enerjinizi emmeye başlar. Çünkü, yaşadığınız yer, sizin gibi canlıdır ve enerjiye ihtiyacı vardır.

Aslında enerji akışı iki yönlüdür. Yani siz yaşadığınız evi beslerken, eviniz de sizi besler. Karşılıklı bir akış içinde bulunursunuz. Bu akış kesintiye uğradığı zaman siz kendi enerjinizle evi beslerken, eviniz sizi beslemez ve giderek halsiz, mutsuz, isteksiz bir hal içine girersiniz. Hatta bu durum sağlığınıza ve iş hayatınıza da yansır. Performansınız ve başarı grafiğiniz düşer. Ve siz, kendinize neler olduğunu bir türlü anlamazsınız. Tabii bu arada yaşadığınız yerle ilgili sevgisizliğiniz giderek büyür.

Aslında insanın bedeninin verdiği işaretleri ciddiye alması gerekir. Çünkü, sizin bilmediğiniz pek çok bilgiye sahiptir. Ve sizin için en önemli uyarıyı duygularınızda meydana gelen değişikliklerle bildirir.

Mutluluk için işe yaşadığınız yerle başlamalısınız. Öncelikle oturduğunuz yeri seveceğiniz hale getirmeli ve evinizin içinde yaşam enerjisinin kesintiye uğramadan akışını sağlamalısınız. Bunun için öncelikle yaşadığınız yer temiz olmalı, düzgün sevdiğiniz renklerle boyanmış olmalıdır.

Evinizin içinde eşyaların konumu, şekli ve yerleştirilmesi de yaşam enerjisinin akışını etkileyen çok önemli unsurlardır.

Sizin enerjinizle uyum içinde bulunması için kendinizi tanımanız gerekiyor. Tabii bunun için de kendinizle iyi iletişim kurmanız şart. Çünkü, kendinizle ilgili en doğruyu bilgiyi bedeniniz verir. Şayet kendinizi yaşam enerjisinin akışına bırakacak olursanız, seçtiğiniz eşyalardan, (eşyalarınız kırık ya da bozuk olmamalı) yerleştirmeye kadar içsel dürtülerle davranır ve doğru seçimler yapabilirsiniz.

Fakat, çoğu zaman içimizi dinlemeyip moda olanı seçmek ve boşlukları doldurmak gibi bir telaşa düştüğümüz için nihayetinde neden mutsuz olduğumuzu anlayamayız.

Halbuki renkler, eşyalar ve eşyaların poziyonu çok önemli. Ayrıca evinizin yönlerini de hesaba katmalısınız. Tabii ihtiyaçlarınızı da...

Mesela insanların evinize gelmesi sizi mutlu ediyorsa, renk ve eşyaların seçimini buna göre yapmalısınız.

Yaratıcılık gerektiren konularla ilgili çalışmalar yapıyorsanız, yaratıcı zekanızı besleyecek ve harekete geçirecek türden objeler ve renkler seçmelisiniz.

Ayrıca yönlerin bütünleştiği elementleri öğrenmeli ve kendinizin hangi elemente ait olduğunuzu bilerek seçimlerinizi buna uygun yapmalı ve eşyalarınızı uygun biçimde yerleştirmelisiniz.

Ateş elementi, Koç, Aslan ve Yaylar'ı idare eder ve yönü Güney'dir. Toprak ise, Boğa, Başak ve Oğlaklar'ı yönetir, yönü Kuzey'dir. Hava; İkizler, Terazi ve Kova'yı yönetir, yönü Doğu'dur ve Su, Yengeç, Akrep ve Balıklar'ı idare eder, yönü Batı'dır.

Kendi yönünüzü belirleyip o yöne uygun objeleri yerleştirerek kendinizi güçlendirmeniz mümkün. Tabii bütün yönlerin sembollerini doğru yerleştirmek suretiyle evinizdeki yaşam enerjisinin akışını güçlü hale getirebilirsiniz, Yasemin'ce...

Hürriyet - 13,14,15,16 Mart 2001

Etiketler:

Batı Anadolu Evleri

12:27 / Gönderen Melih / yorum (0)



Batı Anadolu yerleşmelerinde kentsel dokunun eski Anadolu'daki örneklerine benzemeyişi Türklerin kendi kültürlerini doğudan taşıdıklarının açık kanıtıdır. Troya, Priene, Sardes, Miletos, Efesos yerleşmelerinin kalıntıları bugün de ayaktadır. Osmanlılar bu kalıntılardan yararlanmamışlar, kentleri kendi anlayışları içinde seçtikleri yeni alanlara kurmuşlardır. Bu saptamada İstanbul, İzmit gibi istisnalar vardır. Ama Ege'de genellikle kıyı şeridi tercih edilmemiş daha içlere doğru yerleşilmiştir.


Osmanlı kentlerinin hep sur dışında gelişme göstermesi, Roma, Bizans ve daha önceki diğer uygarlıklarda görülen kent gelişmelerindeki ilave duvarlarının hiç yapılmamış olması Türklerin Açık Kent anlayışı içinde yerleştiklerini ortaya koymaktadır.

Kent dokusunu oluşturan evlerin sınırladığı çıkmaz sokaklardan ara sokaklara daha sonra ana yollara ve giderek mahalle camilerinin bulunduğu küçük merkezlere, buradan da ana merkeze bağlantı sağlayan bir yol sistemi kurulmuştur. Camiler mahallelerde ve giderek merkezde simgeleşmiş mimarlık öğeleridir.

Bu doku anlayışının bugün bile tüm özellikleriyle yaşadığı yerleşmeler Ege'de oldukça yaygındır. Kütahya, Birgi, Kula, Muğla, Antalya ve daha küçük kasabalar bu konudaki önemli örneklerdir.

Batı Anadolu, Ege ve Akdeniz bölgelerini kapsar. Batı Karadeniz ve Marmara evlerinin izlerini Batı Anadolu'da bulmak mümkündür. Güneye doğru inildikçe açık sofalı plan tipleri yaygınlaşır. Kuzey Anadolu'da bile rastlanabilen açık sofalı ev tipleri, iklimin yumuşaklığı ve sıcaklığın etkisiyle varlığını devam ettirirken, kuzeylere doğru çıkıldıkça yerini iç sofaya, orta sofaya bıraktığı görülmektedir. Bunun gibi batıya doğru kıyı kesimlerine gidildikçe açık sofanın yaygınlaştığı, iç kesimlere doğru ise açık sofaların iç sofaya dönüştüğü izlenebilmektedır. İç mekânlardaki ısınma sorunu, pencere camı ullanılmaya başladıktan sonra büyük ölçüde çözüme kavuşmuş, sofalar kapalı duruma getirilmiştir.

Kent evlerine göre değerlendirildiğinde kuzeye Çanakkale, Balıkesir, doğuda Eskişehir, Uşak, Eğirdir güneyde ise Antalya, Alanya çevresini kapsayan ve bazı farklılıklar bulunmasına rağmen Mersin, Adana ve Antakya'ya ulaşan sınırları, Batı Anadolu evleri alanı olarak tanımlamak mümkündür. Yine de Batı Anadolu ev mimarlığını Marmara ve İç Anadolu'dan ayıran sınırlar kesin olarak belirlenememektedir.

Bu sınırlamaların kesin olmamasının en önemli nedeni, büyüklü küçüklü yerleşmeler arasında yöresel farklılıklardır. Bodrum, Foça, Asos gibi kıyı yerleşmelerinde Ege Adaları mimarlık geleneğinin büyük etkisi görülür. Plan şemasında sofa bulunmayan evlerin büyük bir bölümü taştandır. Bu kültür Anadolu'ya dışardan geldiğinden, diğer bölgelerdeki evlerle ortak özellikleri de yok gibidir.

Ege evlerinin iyi korunarak günümüze ulaşabildiği yerleşmeler içinde en önemlileri Manisa, Kula, Birgi, Kütahya, Eğrdir, Isparta, Burdur, Muğla, Milas, Antalya sayıalbilir. Doğudaki son yerleşme ise Antakya'dır. Ege ve Akdeniz evlerinin plan tiplerinin açık sofalı oluşu aralarındaki benzerliği, bu sofalara sınırlanan odaların yerleşimleri, aralarındaki ya da yanlarındaki eyvan bölümleri ve açık sofanın biçiminden gelen değişiklikler de birbirleriyle olan farklılığı gösterir.

Yapı tarzları bakımından incelendiğinde Kuzeydoğu ve Marmara'da görülen, ahşap strüktür içine tuğla ya da taş dolgulu evler, Ege ve Akdeniz'de hiç yoktur. Erken dönemlere ait evler hiç kalmadığından, eskiden var olup olmadığına dair saptamalar yapılamamaktadır. Günümüze ulaşabilen ve içinde yaşanan örnekler 18. yüzyıldan eskiye varamamaktadır. Bu nednelerle örneklemeleri daha eskilere götürme olanağı yoktur.

Yapı strüktürü bakımından adalarda gelişen mimarlık örnekleri taş evler ile Türk evleri arasında belirgin farklılıklar vardır. Taş evlerde dış duvarlar, kalın yığma duvarlar olarak örülmüş, döşemeler ve iç bölmeler ahşaptan yapılmıştır. Bu tür evlerin çıkmaları yoktur. Pencere ve kapı boşlukları oldukça küçüktür. Bu boşlukların üst kısmı bir taş lentoyla geçirilmiş ve biraz üstünde kemer yapılarak takviye edilmiştir. Eski örneklerinde bu kemerlerde renkli taşlar kullanılarak görsel zenginlik kazandırılmıştır.

Türklerin evlerinde yapı malzemesi ahşaptır. Temel üstünden çatıya kadar uygulanmış olan karkas sistemine bağdadir ve kıtıklı çamur sıvayla oluşturulan duvar yüzeyleri bazı yörelerde tamamen beyaz, bazı yörelerde ise beyazla birlikte aşı boyası, çivit mavisi, gül kurusu, toprak sarısı gibi çeşitli renklerde boyanmıştır. Kiremit alaturka ve kırma, çatılar genişçe saçaklıdır. Çıkmalardaki eliböğründelerin biçimlenişi, saçak altı kaplaması, pervazlar ve bunun gibi ayrıntılar evler arasındaki üslup çeşitliliğini de yansıtırlar.

Evlerin iç bölmeleri, Batı Karadeniz, İç Karadeniz ve Marmara bölgelerinde olduğu gibi ahşaptır. Oda duvarlarının girişe yakın olanı dolap şeklindedir. Tavanlar ahşap çıtalarla bezenmiştir. Ancak çıta boşluğuyla elde edilen motifler yörelere göre değişik estetik ortaya koymaktadırlar.

Küçük de olsa hemen hemen her evin bahçesi vardır. Bazı yörelerde bahçede muhakkak müştemilat olarak mutfak bulunur. Bu uygulama Marmara'da çok azdır. Kuzey Anadolu'da ise pek rastlanılmaz. Taşlık adı verilen giriş katı evin arka bahçesiyle bütünleşir. Üst kata çıkan merdiven taşlıktan tek halka ya da dirsek yaparak çıkmaktadır. Merdiven önce sofaya ulaşır. Sofadan odalara geçilir. Diğer bölgelerde olduğu gibi sofanın manzaraya bakan köşelerine sekili köşeler eklenmiştir.

Batı Anadolu evlerini daha ayrıntılı inceleyebilmek için karateristik yerleşmelerden seçilen örnekler üzerinde durulacaktır. İç Ege'den Kütahya, kıyaya yakın yerleşme olarak Muğla, kıyı yerleşmesi Bodrum ve yine kıyı yerleşmesi olan Antalya bulundukları çevrenin özelliklerini en iyi yansıtan birimler olmalarından ötürü örneklemeye alınmıştır.


Kaynak: Anadolu'da Ev ve İnsan - Emlak Bankası Yayınları



Batı Anadolu Evleri
(Prof. Dr. Metin SÖZEN - Prof. Dr.Cengiz ERUZUN)

Etiketler:

ŞANTİYELERDE MALZEME ZAYİATI VE ÖNLEME YOLLARI

10:54 / Gönderen Melih / yorum (0)

ŞANTİYELERDE MALZEME ZAYİATI VE ÖNLEME YOLLARI



Herhangi bir imalatta, kabaca % 70-80’inin malzeme olduğunu kabul ve biraz abartarak bunda da %20 zayiat verdiğimizi varsayarsak, genel imalat bedelinin % 15’i, yani tüm işçilik tutarının yarısını aşan rakkamlarla karşılaşırız. Sadece bu kaybı, ya da hiç olmazsa yarısını önlemenin bile bir şantiyeyi zarardan kara geçirebileceği düşünülürse, bu konunun kapsamı ve önemi daha iyi anlaşılır.



Öte yandan bu zayiat hesaplarının sürekli yapılması geleceğe bir ışıktır. Nerelerde ve ne kadar zayiat yapıldığının bilinmesi, yeni teklifler için fiat oluşturmada önemli yararlar sağlayacaktır.



Şantiyelerdeki malzeme zayiatı genellikle :

- Teslim alma, depolama ve korumada özensizlik,

- Kullanmada israf,

- Hatalı imalat kayıpları, olarak üç ana kalemde toplanmaktadır. Sıra ile açıklayalım:



1.TESLİM ALMA, DEPOLAMA VE KORUMADA ÖZENSİZLİK



1.1 Şantiyelerdeki malzeme zayiatının çoğu, hiç olmaması gereken yerde, daha teslim almada başlıyor. (Noksan,kalitesiz ve de yanlış teslim almalarla, şantiyenin gider hanesini kabartmamak için)

Demir, saç vb. malzemeyi kesinlikle tartarak;

Adetle belirli malzeme ve techizatı sayıp, irsaliyeye göre kontrol ederek;

Kum, çakıl, mıcır, taş vb. malzemeyi, boşalmadan kamyonda ölçerek teslim almalı;

Kazan, tank, hidrofor vb.ağır ya da diğer nazik malzemenin taşıtlardan indirilmesinde hasara uğramamaları ya da diğer nazik malzemenin taşıtlardan indirilmesinde hasara uğramamalarına özen gösterilmelidir.

Mesai saati dışı, göz kararı malzeme teslim alınmamalı, sevklerde nakliyeciler, malzemeyi şantiyeye ancak mesai saati içinde teslim edebileceği hususunda gereğince uyarılmalıdır.

1.2 Depolamaya gelince, ne yazıkki çoğu şantiyelerde bugün, malzemenin sadece (girdi-çıktı) kayıtlarını tutacak değil, cinslerine ve özelliklerine göre depolayacak bilgi ve yetenekte ambarcılar çok az bulunmaktadır.

Hatalı depolamadan meydana gelecek zayiata ek olarak şantiyenin, gerektiğinde elindeki malzemenin adet ve miktarını kolayca sayıp ölçmemesi ve aradıklarını bulamaması nedeniyle iş duraklamaları ile mükerrer sipariş harcamalarından kaçınabilmesi için malzemenin her an kolayca sayılıp, ölçülebilecek; rahatça alınabilecek ve bir kısmı alınırken kalan kısmı zarar görmeyecek; zaman ve hava etkileri ile dağılıp bozulmayacak şekilde, cinslerine ve karakterlerine göre, yetkililerince bilinçli depolanmalıdır.

Açıkta depolamada tuğla,kiremit, eternit vb.malzemelerle, saç vb. madensel ve de nazik malzeme ve imalat için, çok el değiştirmeden kullanılabileceği yerlere yakın, taşıt ve inşaat makinalarının çarpıp ezemiyecekleri alanlar seçilmelidir.

1.3 Bir de hırsızlık zayiatı olabiliyor, şantiyelerde. İçerden olsun dışardan gelsin, bir kısım malzemeyi satmak amacı ile çalıp götürenlerle, şantiyede çalışanlardan bazılarının kendi kişisel gereksinmeleri için bazı şirket malzemesini alıp götürmelerinin zayiatı...

Kurşun boru gibi, kablo gibi, vana ve musluk gibi, kolay çalınabilir malzeme özellikle önemlidir ve gereken önlemler alınmalıdır.

Ancak bu çeşit zayiatın olası tutarını iyi tahmin etmelidir ki hırsızlığı önlemek için alacağımız önlemlerin harcamaları, olası hırsızlık bedeleni geçmesin.

Bu cins zayiatı önlemek için şantiyenin etrafını kesinlikle çevirmeli, kıymetli malzemeyi kapalı ve kilitli yerlerde korumalı, şantiyeye giriş ve çıkışı bekçili tek kapıdan yapmalı ve iş saatleri dışında şantiye içinde bulunmayı yasaklamalıdır.

2. KULLANMADA MALZEME İSRAFI



Kullanmada malzeme israfı, genellikle ve özet olarak işçinin mal kıymeti bilmemesi ile yaptığı işin sonuçlarını düşünmemesi ve de özellikle götürü işçilik olarak yaptığı işlerde, işçilikten kazabilmek için malzemeyi feda etmesinden oluşmaktadır. Şöyle ki:





2.1 Usta, (Kırılırken tuğladan çıkan sesten hoşlanır da ondan derler) örneğin, duvar örerken gereken parça tuğlayı aramaz da eline aldığı ilk sağlam tuğlayı, malanın keskin kenarı ile kırar, bir parçasını kullanır, diğer kısmı ufalanır gider. Aynı şekilde imalattaki yerine göre kullanılmak üzere kısa boy keresteyi aramaz da büyük boyları kesip parçalar. Ustaların yanına parça tuğla ve taş vb. ile özellikle kısa ve çeşitli boyda keresteyi önceden getirmeli ki tam ve büyük boyları ziyan etmasinler. Demirlere gelince, biribirinin parçalarından yararlanabilmek için, kesime başlamadan, kesinlikle listelenmeli, parçalar kutur ve boylarına göre kolay alınır şekilde tezgah yanına dizilmelidir.



2.2 (Usta çivi çalmaz, ama yere düşeni de almaz! ) diye bir söz vardır ve doğrudur. Dikkat edin, herhangi bir usta bir yere çakarken çivi yere düşse kesinlikle eğilip almaz, torbasından bir yenisini çıkarır.Gene, özellikle götürü işlerde, kullanılmış kerestenin çivilerinden , ancak keseceği yere rastlayanını çıkarıp yere atar, kalanlarını birer keser vuruşu ile olduğu yerde ezer bırakırlar. Böylece yerler, yeni ve eski, kerestelerin üzeri ezilmiş çivilerle doludur. Olasılığı varsa işçilik ihalelerine çiviyide katmalı, yoksa bir ekiple kerestelerdeki çivileri çıkartıp toplatmalı, götürü olarak doğrultturarak yeniden kullanılmalıdır.



2.3 Kalıp ve iş iskelesini sökerken meydana gelen kereste zayiatı da çok önemlidir. Söküde harap olmaması için (ve de kalıp kurulurken seviye ayarlama kolaylığı bakımından) dikmelerin altına çift kama koymak; iskeleleri yıkarak değil, teker teker elemanlarını alarak sökmek; Yüksek katlardaki kalıp malzemesini aşağı atmak değil de indirmek yolu ile, kereste zayiatı azaltılabilir.



2.4 Malzeme zayiatının önemli bir kısmı da harç zayiatıdır. Harçların toprak zeminde hazırlanarak, ya da kullanılacağı yerde (teknik bakımdan da hatalı olarak) toprak zemine dökerek zayiat vermemek için beton bir zemin hazırlamalı, ya da taşınabilir saç plakalar kullanılmalı; arabaların fazla doldurulması ya da araba yol ve iskelelerin düzensizliğinden meydana gelen sağa sola saçılmaların, betonları kalıp içine dökerken dışarı taşmaların, kalıp ve kalıp taşıyıcı iskelelerinin yapımına özen göstererek oturma ve şişme nedenleriyle gereksiz beton sarflarının önlenmesi; iş saati sonuna kadar kullanılabilecek ve de ancak kullanılabileceği yer kadar beton ve çimentolu harç hazırlayarak, iş saati ya da imalat sonunda harç artmamasına dikkat edilmesi; Elektrik kesilmesi, yağmur vb. durumlarda hazır beton harcının ziyan olmaması için uygun bölümlerde yedek beton dökme yerleri, yedek benzinli ekipman ve örtü malzemesi bulundurulması yolları ile bu çeşit malzeme zayiatının da hiç değilse azaltılması sağlanabilir.



2.5 Şantiyelerde genellikle kimsenin eli, kapamak için elektrik anahtarı ve su musluklarına gitmez. Akaryakıt, elektrik ve su harcamalarına da dikkat edilmeli, arızalı su tesisatı derhal onarılmalıdır.



3. HATALI İMALAT KAYIPLARI



İmalat hataları kalitesiz işçiden daha çok, şantiyenin ihmali ve kontrol noksanlığından ileri gelir. Bunun neden olacağı zayiatın yanında yıkma ve hatalı işlerin utancından da kurtulabilmel için:



3.1 İmalata geçmeden önce Mimari, Betonerme/Çelik ve Detay projelerinin birbirleri ile uygunluklarının yanında bunların Tesisat, Elektrik ve Montaj projeleri ile uygunlukları da önemle sağlanmalıdır. Çeşitli tesisat delik ve boşlukları, montaj delikleri, tesisat ve su kanalları, makina kaideleri, ankraj delik ve plakalarının projedeki durumları özenle incelenmeli, özellikle kaideler ve delikleri olanağınca katalogları ile de karşılaştırılmalıdır.



3.2 Sonradan oyma, delme ve krmalara neden olmamak için beton dökmeden önce, ankastre elektrik tesisatının döşenmiş, gerekli tesisat deliklerinin, geçiş parçalarının, ankraj plaka ve cıvatalarının, sonradan rahatça çıkarılabilecek şekilde hazırlanmış delik takozları, dilatasyon ve derz çıtalarının tam yerlerine ve tümüyle konmuş bulunmalarına dikkat edilmelidir. İleride yerlerinden çıkarılmaları çok zor ve masraflı olacağından, ahşap takoz ve çıtalar beton içinden zamanında, ancak beton kenarları hırpalanmadan çıkarılmalıdır.



3.3 Sonradan neden olunacak yıkma, tadil. Tamir, temel ve zemin dolguları, sıva ile düzeltmeler vb. işlerden kaçınabilmek için, sonradan değil, iş sırasında kontrol edilerek:



-Temellerin, gereğinden derin kazılmamasına, dolguların son derecede iyi sıkıştırılmasına dikkat edilmelidir.



- Kalıpların ipinde, şakulünde ve terazisinde yapılması sağlanmalıdır.



- Duvarların ipinde, şakulünde ve gönyesinde yapılmasına, tuğla/briket sıralarının yatay; Kapı ve pencerelerin yerlerinde, kenarlarının şakülünde olmasına özen gösterilmeli, kapı-pencere açıkları projeden 1-2 cm. geniş tutulmalıdır.



- İzole iyice kontrol edilmeden, üzerine ve dışına yapılacak imalata başlanmamalı, sonraki imalat sırasında izolenin bozulmamasına özen gösterilmelidir.



- Boya işlerinde katalog ve örnek renklere uymaya dikkat edilmeli, tamamenn mutabık kalınmadan ve her iş bitmeden son katlar vurulmamalıdır.



- Bir yer tamir edilirken işçilerin bir başka yer ya da işi bozabilecekleri hatırdan çıkarılmamalıdır.



3.4 Uygulamada hiç bir zaman hafızaya güvenmemeli, bir işe başlamadan ve de bir soruda kesinlikle şartname ve projeye bakmalıdır.





Firüzan BAYTOP

Y.Mimar

yapı rehberi.net

Etiketler:

İnşaatçılara Tesisat, Tesisatçılara İnşaat Uyarıları

10:52 / Gönderen Melih / yorum (0)

1.İnşaatçılara uyarılar



1.1 Islak hacim duvarlarındaki borular olanağı varsa, fayans kaplı değil sıvalı tarafa

getirilmelidir ki herhangi bir sızdırma çabucak kendini göstersin,onarılması kolay ve ucuz olsun.



1.2 Boruların dikine duvar geçişlerde ek yapılmamalı, kaplama altında gereksiz eklerden kaçınılmalıdır.Zorunlu vanalar kolayca onarılabilmeleri için kaplama içinde değil dışında ya da sıvalı kısımlarda olmalıdır.



1.3 Gönme boru kanalları kaba sıvadan sonra açılmalıdırki gereğinde çok dışarda ya da içeride kalmasın, musluk vb. bağlantılarında dert çıkmasın. Tavana kadar kaplama yapılacak duvarlarda bile- tamamen çimentolu olarak – bu kaba sıva yapılmalıdır. (Borular döşendikten sonra yerleri önce kaba harçla doldurulup iyice kuruduktan sonra ince sıva yapılmalıdır,yoksa çatlar).



1.4 Kaplama ya da sıva altında kalan, banyo soğuk su boruları, yoğunlaşmadan ileri gelen rutubetle korozyona uğramamaları için yalıtkan bir gömlek içine alınmalıdır.



1.5 Genleşme olanağı sağlamak üzere sıcak su boru çevrelerine bitümlü karton ya da en azından çimento torbası sarılarak harç ile doğrudan bağlantıları kesilmelidir.



1.6 Kalorifer boruları, özellikle döşemelerde geçişlerde çürümemeleri ve çıtıt çıtır sesler çıkartmadan rahatça genleşebilmeleri için çinkodan ya da bir boy büyük borudan zıvana içine alınmalıdır. Banyo vb. gibi ıslak ya da su dökülerek yıkanmaları olası mahallerde bu zıvanalar yalnız borudan olur ve alt kata su inmemesi için döşemeden 4-5 cm yüksek tutulur, boru ile zıvana (kovan) arası üst ağızda plastik bir gereçle kapatılır.



1.7 Borular basınç deneyi yapılmadan boyanmamalı, sıva ya da kaplama ile örtülmemelidir.



1.8 Pik borular bitimle kaplanmadan önce gözle ve madeni bir cisimle vurarak kontrol edilmelidir. Açıkta kalacak pikler boya tutturabilmek için dıştan bitümlenmemelidir, bitümlü iseler boyanmadan önce (örneyin gomalâk gibi ) bitümü kusturmayacak bir madde ile astarlanmalıdır.



1.9 Düşey pik boruların yataya dönmeleri, projesinde olmasa bile olasılığınca geniş dirseklerle yapılmalı, alttan sıkıca desteklenmeli ya da sağlamca asılmalı ve dirsekten hemen önce bir kontrol kapağı konmalıdır.



1.10 Yağmur suları olasılığınca bina içinden değil dışından indirilerek dışarda toplanmalı, oluğu iniş borusuna bağlayan deveboynu üst başından mutlaka saçağa bağlanmalı, yağmur iniş boruları kelepçeleri hemen muf ya da kordonun altına konmalıdır ki boruyu bağlarken aşağı kaymasını da önlesin.İçerden inmesi zorunlu ise içerde baca yapılmamalı, inişler geniş birer dirsekle dışarı alınıp dış bacaya bağlanmalıdır. (Yoksa baca çıkışı tıkanmalarında yada bağlantı hasarlarında binayı sular basmasına neden olunabilr.)



1.11 Zemine inen pissu boruları en kısa yoldan dışarı çıkarılmalı, bina içinde kanal ve bacalalardan kaçınılmalıdır. İçerde zemine gömülü boru ve büzlerin altları çok özenle sıkıştırılmış (dahası boru altına bir beton yastık yapılmış) olmalı, eklerin kesinlikle sızdırmazlığı sağlanmalıdır. (Yoksa ıslanma nedeni ile çökecek zemin,kaplaması ile birlikte üzerindeki tesisatı da harap eder).



1.12 Kazan vb.ağır donatım ile sarsıntılı çalışan makine vb.kaideleri esas döşemeden ayrılmalı ve kesinlikle sağlam bir zemine oturtulmalıdır.



1.13 Zemindeki beton boru ve büzler önce gözle ve sonra su ile iyice kontrol edilmeden üzerleri kapanmamalıdır. Dolgu iki yandan aynı zamanda yapılmalı, boru üzerine onu sakatlayacak taş vb. parçalar atılmamalı, ağır araç çıkarılmamalıdır.



1.14 Kontrol ve bağlantı bacaları dört köşe ise bir kenarları yanındaki yapı, yol vb.yüzüne tam paralel olmalıdır.



1.15 Su tutucu yapılarda beton içinden geçecek borular önceden konamıyorsa, bırakılacak delikler özel dişli detayına göre olmalıdır.



1.16 Herhangi bir baygınlık vb. de içerden kapalı kilidi açabilmek için banyo kapıları, camı kırılınca kilide ulaşılabilecek biçimde camlı yapılmalıdır.



1.17 Tesisatçılar önlerine bir engel çıktığında genellikle kimseye bir şey sormaz kırıp,delip geçerler. Peşleri bırakılmamalıdır, elektrikçiler dahil tabi.



1.18 Görünüş kalitesini sağlamak üzere fayans vb.kaplı mahallerin önceden mutlaka 1/20 duvar açılımları çizilmeli, uygun yerlerde elektrik ve tesisat bağlantıları için inşaatçı, elektrikçi ve tesisatçı ile kooerdineli çalışmalıdır.



2.Tesisatçılara uyarılar



2.1 Oda,koridor vb.duvarlarını olası rutubetten korumak için su ile ilgili boru ve aksesuvarlar olanağınca sulu hacimlerin ara duvarları ya da servis bacası,aydınlık vb.duvarlarına konmaya çalışılmalıdır.



2.2 Duvar diplerinde binaya zarar vericek su toplanmalarına neden olmamak için ıslak hacimlerin yer süzgeçleri kenar ve köşelerde değil, bütün sızıntı ve damlamaları kolayca toplayabilecek, duvarda aralı bir konumda düzenlenmelidir.



2.3 Pissu, düşey borularının yataya dönmelerinde geniş dirsek kullanılmalı, gereken yerlere ve sifonlardan önce kontrol kapağı konulmalıdır.



2.4 Yatay pik vb.borular olanağınca gömme yapılmamalı, banyo vb, döşemeleri çukur yapılacağına, borular alt kat tavanından serbestçe geçirilip açılabilir bir asma tavanla gizlenmeleri yeğlenmelidir.



2.5 Boru bağlantı ve branşmanları önceden detay krokileri ile iyice etüt edilmeli,gereksiz fitings ve gereğinden kalın boru kullanılmamalıdır.



2.6 Tesisatın bütün duvar ve döşeme geçişleri baştan özenle etüt ve delikler projelere özenle işlenmelidir.Betonarme, çelik ya da yığma inşaat gibi olmadığından sonradan delme ve onarma olanaksız ya da güç ve pahalıdır.



2.7 Montaj işlerinde tavan ve duvarlarda gereksiz kırıp dökmelerden kurtulabilmek için iri boyutlu tank, makine vb. nin girebileceği montaj boşlukları, asma ve çekme için gerekli delik ve kancalar önceden düşünülmelidir.



2.8 Montaj askıları, zorunlu ise döşemenin en alttaki değil, onların bir üstünde ve alt demirlere dikine olan demirlere bağlanmalıdır ki en alttaki demir beton ve sıvayı patlatarak aşağıya sarkmasın.Dikdörtgen ankraj plakaları kenarlarıda duvar kenarlarına paralel olmalıdır.



2.9 Döşeme ve kirişlerdeki delme ve oymalar bir katı, kolonlardakiler ise tüm binayı tehlikeye sokabilir.Özellikle kolonlar olmak üzere herhangi bir betonarme elamanı oyup delmeden önce kesinlikle inşaatçıların izni alınmalı ve de hiçbir şekilde betonarme demiri kesilmemelidir.



2.10 Montajda kolon diplerine kayar kablo bağlayıp ya da beton köşesini kırıp kanca vb. kaynaklayıp ağır yük çekmeden önce inşaatçılarla anlaşmaya varılmalıdır.



2.11 Bir kısım nervürlü çelikler kaynakta özelliklerini kaybeder, kaynaktan önce kesinlikle inşaatçılara danışılmalıdır.



2.12 Kullanılacak boruların içleri temiz ve boş olmalı, bütün ağızlar içlerine bir şey girmemesi için dikkatle ve sıkıca kapatılmalıdır.



2.13 Yanyana olan borular biribirine paralel, aynı aralı, dikine olanlar tamamen düşey, eğim zorunluğu yoksa tamamen yatay olmalıdır.



2.14 Açıkta kalıcak PVC boru ve fitings’leri aynı renk seçilmeli ve kullanılmalıdır.



2.15 Oynama ve sarkmaları önlemek için bütün borular gereğince desteklenmeli, asılmalı ve bağlanmalıdır. (Muflu ekli borular, borunun aşağıya kaymaması için tam muf çıkıntısının altından asılır).



2.16 Borular basınç deneyi yapılmadan boyanmamalı, sıva ya da kaplama ile örtülmemelidir.



2.17 Ketenli boru eklemelerinde keten bir koruyucu boya ile kullanılmalı ve boyadan önce keten fazlalıkları mutlaka kesilmelidir.



2.18 Bateri montajlarında mutlaka şablon kullanılmalı, çift borulu bağlantılarda iki boru ağzı yatay olmalıdır.



3.Elektrikçilere uyarılar



3.1 Prizlerin radyatör, anahtarların kapı, buatların ısıtma klima kanalları arkasında kalmamaları için önceden projeler karşılaştırılmalı, banyo için buat konulmamalıdır.



3.2 Ev aletleri prizleri kesinlikle topraklı olmalıdır.



3.3 İsimli kapı zili butonunun göz düzeyinde diğer buton ve anahtarların, kolun serbestçe sarkıtıldığında el düzeyinde, ve kapıdan en çok 15 cm. uzaklıkta, prizlerin zeminden 20 cm. kadar yüksekte olması uygun olur. (Tüm anahtar priz ve buatların döşeme,tavan ve kapı yanlarından mesafeleri aynı olmalıdır.).Banyo traş makinesi prizinin duş ve lavaboya, suyun sıçramayacağı kadar uzak, traş makinesi kordonunun aynaya yetişebileceği kadar yakın olmalıdır.



3.4 Boru takoz ve buatlar kalıba fazla sağlam bağlanmamalıdır ki kalıp sökülürken kalıpla birlikte aşağı inmesinler. (Sistem kalıplar için özel aksesuvar kullanılır ).



3.5 Elektrik borularının döşeme demirleri tarafından ezilmemeleri için boru üzerinden geçen demirler boru yanlarında desteklenmelidir.Uzun hatlarda ara buat ya da kılavuz teli yararlı olur.

(Beton dökülürken boruları kollamak için bir elektrikçi görevlendirilmelidir).



3.6 Sıvanmadan bırakılacak betonlardaki boruların demir pas payı kadar içerde bırakılması gerekir.



3.7 Kullanımda herhangi bir ankraj ya da tablo asma vb. işler çivileri nedenleri ile hasar görmemeleri ve tehlike yaratmamaları için sıvaaltı boru hatları eğik,çapraz değil duvar ve tavan kenarlarına paralel döşenmeli, özellikle yüksek ısılı baca duvarlarından boru geçirilmemelidir.(Banyo duş küvetlerinde yerden 2,25 m. den aşağıdan, yanlarda 0,60m.den daha yakından elektrik borusu geçirilmez, aksesuvar konamaz).



3.8 Yan yana ve üst üste elektrik anahtarları, priz ve buatların hizaları su terazisi ile kontrol edilmelidir.(Birbirine geçme kasalı tercih edilmeli).



3.9 Buat kapakları sıva ile bir yüz olacak şekilde ayarlanmalı, kare buatların kenarları şakul ve terazisnde olmalıdır.



3.10 Fayanslı kısımlarda anahtar ve prizler dört fayansın ortasına ya da iki fayans derzinin her iki yönde tam ortasına getirlmelidir.(İnşaatçı ile müşterek çalışmak şarttır).



3.11 Sıva üstü tesisatta boru ve kablolar en çok 60 cm. de bir, ayrıca hemen bağlantı kutusu ve dirsek yanlarından (en çok 10 cm.de) duvar ve tavana kroşe ile bağlanmalıdır.



3.12 Özellikle kolonlar olmak üzere herhangi bir betonarme elemanı oyup delmeden

önce kesinlikle inşaatçıların izni alınmalı, hiçbir şekilde demiri kesilmemelidir.



3.13 Elektrik borularını dilitasyonlardan fleksibl parçarlarla geçiriniz, aksi halde genleşme, deprem ve oturmalarda arıza yapar.


3.14 Yapının tümünde topraklama hattı olarak aynı renk (tercihen yeşil-sarı) iletken kullanılmalıdır.



Firüzan BAYTOP

Y.Mimar

Yapı rehberi

Etiketler: ,