Türkiye Prefabrik Birliği Genel Sekreteri Bülent Tokman, ilk çeyrekteki Üretimin, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 43 azaldığını söyledi.
Türkiye’de prefabrikasyonu tanıtmak ve yaygınlaştırmak, teknolojik altyapısını oluşturmak, mesleki ilerleme ve dayanışmayı sağlamak amacıyla 1984 yılında kurulan Türkiye Prefabrik Birliği, bu amaç doğrultusunda çeşitli birimsel, teknik ve tanıtan faaliyederinde bulunuyor. Üyelerinin teknik ve ekonomik gelişmelerini ulusal çıkarlar doğrultusunda yönlendiren birlik; meslek içi eğitim, sektörle ilgili araştırma – geliştirme, yönetmelik, şartname ve kılavuz hazırlama çalışmaları, öğrenci yarışma ve bursları ile sektör adına önemli adımlar atıyor. 2005 yılında kendi sektöründe benzer amaçları taşıyan Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği, Türkiye Hazır Beton Birliği, Agrega Üreticileri Birliği, Kireç Sanayicileri Derneği ve Beton Katkı Üreticileri Birliği gibi sektör kuruluşlanüe bir araya gelerek Yapı Ürünleri Üreticileri Federasyonunun (YÜF) kuruluşunda da yer alan birlik, bu çatı altında da faaliyetlerine devam ediyor.
Yürütülmekte olan tüm bu faaliyetlerin yanında, yaptıkları en önemli çalışmanın; üyelerin üretim kalitelerinin denetimi ve sertifikasyonu olduğunu söyleyen Türkiye Prefabrik Birliği Genel Sekreteri Bülent Tokman, yapı denetimi konusundaki boşluktan hareketle, birlik üyelerinin 1998 yılından itibaren bağımsız denetçiler tararından her yıl denetlenmeye ve belgelenmeye başladığını kaydetti.
Denetimi, bağımsız uzmanlar yapıyor
Denetimin, sektördeki bağımsız uzmanlar tararından hazırlanan yönetmeliğe göre yapıldığını söyleyen Tokman “Yapılan denetimin başarılı olması durumunda verilen ‘Kalite Güvence Belgesi’ işverenler açısından önemli bir güven unsuru haline gelmiştir. Sistemin yanlış veya haksız rekabet amacıyla farklı kullanımının önlenmesi için Kalite Güvence Belgesinin simgesi olan ‘KDGS’ markası da Türk Patent Enstitüsü tarafından tescil edilmiştir. Üyelerimizle birlikte, bu yaklaşımın sektörün en önemli pazarını oluşturan sanayi yapılarının sahipleri tarafından da benimsenmesi ile ülkemiz sanayi varlığının güvence altında alacağı görüşündeyiz” dedi.
Kriz nedeniyle özellikle sanayi yatırımlarının durmasının sektörü olumsuz etkilediğini bildiren Tokman 2008 yılının ilk üç aylık dönemine göre üretim düşüşünün 2009 yılında yüzde 43 olduğunu kaydederek; 2009′da üst yapı elemanlarında yüzde 47, altyapı elemanlarında yüzde 40, çevre düzeni elemanlarında ise yüzde 49’luk bir düşüş yaşandığını söyledi.
Sorunlara çözüm için girişimlerde bulunuyoruz
Yetersiz denetim ve toplumda kalite talebinin olmaması nedeniyle ortaya çıkan haksız rekabet, kalifiye işgücü eksikliği, kamu yatırımlarında hızanılmaması, Ar-Ge faaliyetlerine gerekli önemin verilmemesi gibi sorunlarla karşılaştıklarını belirten Tokman; birlik olarak, sorunlara çözüm bulmak adına çeşitli girişimlerde bulunduklarım söyledi. Tokman, söyle devam etti: “İşgücü eğitimi için Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikasının (İNTES) Mesleki Yeterlilik Kurumu ile yaptığı işbirliği çerçevesinde, biz de birlik olarak, meslek standartlarının belirlenmesi ve bir eğitim programı hazırlanmasına yönelik çalışmalara başladık. Yine sektörün en önemli sorunlarından biri olan denetimsizlik konusunu çözmek adına, birliğimiz teknik komitesi tarafından geliştirilen denetim sistemi ile üyelerimizin her yıl bağımsız denetçiler tarafından denetlenmesini sağlıyoruz.”
Türkiye Prefabrik Birliği üyesi olan firmaları, her yıl birlik bağımsız denetçileri tarafından proje ve tesis denetiminden geçtiğinin ve Türkiye Prefabrik Birliği Kalite Güvence Belgesi’ni aldığının altını çizen PB Prefabrike Beton Yönetim Kurulu Başkanı Buğra Küçükkayalar, ISO 9001-2000 Kalite Sistem Belgesi, ISO 14001-2004 Çevre Sistem Belgesi ve ISO 18001-2007 İs Güvenliği ve Çalışan Sağlığı Sistem Belgesi ile üretim yaptıklarını ifade etti.
Firmalarının, proje hazırlama aşamasından başlayarak anahtar teslimi her türlü endüstriyel tesisin beton prefabrik yapı elemanları ile inşaatını yapacak şekilde donanmış bir inşaat firması olduğunu dile getiren Küçükkayalar, 1978 yılından bu yana inşaat sektöründe edindikleri deneyimlerini 1992 yılında kurdukları beton prefabrik elemanları üreten ilk tesisleriyle birleştirdikleri kaydetti. Küçükkayalar, 1998 yılında Bursa Orhaniye mevkiinde açtıkları modem tesislerinde kendi gruplarındaki firmalara ait inşaatların yanı sıra diğer müteahhit firmalar için de beton prefabrik ön gerilmeli boşluklu döşeme, yalıtımlı / yalıtımsız cephe panelleri ve çubuk elemanların üretimi ile nakliye ve montajını yaptıklarını ifade etti. Küçükkayalar şöyle devam etti: “67 bin tonluk üretim kapasitesiyle 17 bin 500 metrekarelik bir alanda ve 40 kişilik çalışan kadrosuyla inşaat sektöründe hizmet veriyoruz. Tesisimizin aylık üretim kapasitesi 2 bin 300 metreküp seviyelerinde. Sadece iç piyasaya yönelik üretim ve satış yapıyoruz. 2008 yılı başında ön gerilmeli boşluklu döşeme üretim tesisimize yönelik yapmışolduğumuz yatırımlarla üretim kapasitemiz yüzde 11 arttı. Artan kapasitemizle birlikte üretimimiz 2008 yılında son 10 yılın en üst seviyesine çıktı. Tesisimizde, hammadde girişinden itibaren prefabrik elemanların üretilmesi, stoklanması, nakledilmesi ve montajının yapılması aşamasına kadar hassas bir kontrol ve izleme sistemimiz bulunuyor.”
Yasal yaptırımlar bulunmuyor
Geçen yıl ön gerilmeli boşluklu döşeme üretiminde Türkiye pazarının yüzde 22’sini karşıladıklarını söyleyen Küçükkayalar, 2008 yılından bu yana beton prefabrik elemanları üretimine ağırlık verdiklerini söyledi. 2009′un ilk beş ayında geçtiğimiz yılın aynı dönemine oranla yüzde 66’lık bir üretim düşüşü yaşadıklarını ifade eden Küçükkayalar, “İçinde bulunduğumuz durumun bu yılın sonuna kadar böyle devam edeceğini düşünüyoruz. Bu nedenle, 2009 yılının bir önceki yıla kıyasla yaklaşık yüzde 60’lık bir düşüşle kapanacağını tahmin ediyoruz. 2009 yılı için hedefimiz, küçülen ekonomik yapı karşısında mevcut durumumuzu korumak ve varlığımızı sürdürmek” diye konuştu.
Daha fazla bilgi: http://www.pbprefabrik.com.tr/
Toplu Konut İdaresi (TOKİ), son 5 yılda Türkiye çapında nüfusu 100 bini aşkın 15 şehir büyüklüğünde 370 bin konut üreterek bir imparatorluk haline geldi. Zenginden kazandıyla yoksulu destekleyen TOKİ hasılat paylaşım modeli ile ağırlığı İstanbul’da olmak üzere 55 bin lüks konut ürettirip, bu konutlardan elde ettiği 7 milyar TL’nin de katkısıyla Türkiye çapında 315 bin ucuz konut yapımına ulaştı. TOKİ önümüzdeki dönemde de 45 bin lüks konut yapıp, buradan elde edeceği gelirle 160 bin ucuz konuta daha imza atmaya hazırlanıyor.
Hükümetin “Planlı Kentleşme ve Konut Üretimi” programı kapsamında 2003 yılında Türkiye çapında başlattığı konut seferberliğini yöneten Toplu Konut idaresi (TOKİ) yaklaşık 5 yılda Türkiye’nin 81 ili, 603 ilçesinde 369 bin 547 konut üretimi gerçekleştirerek “Gayrimenkul İmparatoduğu”na dönüştü. 369 bin konut, altyapı ve sosyal donatılarıyla birlikte nüfusu 100 bini aşkın 15 şehir anlamına gelirken, TOKİ 2011 yılı sonuna kadar şehir sayısını 20′ye, konut sayısını 500 bine çıkarmayı hedefliyor. TOKTnm uyguladığı yöntem için “Robin Hood” benzetmesi yapanlar oluyor.
ROBİN HOOD YÖNTEMİ
TOKİ’nin ‘Robin Hood’ yöntemi şöyle işliyor: “2004 yılından bu yana konut üretiminin yüzde 80′ini yoksul ve dar gelirli alt gelir grubuna yönelik gerçekleştiriyor. “Hasılat paylaşım modeli” (arsa satışı karşılığı gelir paylaşımı) ile üst gelir grubuna yönelik konut üretip buradan elde ettiği gelirle alt gelir grubunu finanse ediyor. Yani bir nevi zenginden alıp fakire veriyor.” Bu yöntem sayesinde TOKİ, hasılat paylaşımı ile ağırlığı İstanbul’da olmak üzere 55 bin lüks konut yapıp 7 milyar TL gelir elde etti. Elde edilen bu gelir Türkiye çapında inşa edilen 315 bin ucuz konutun yapımında kullanıldı.
ZENGİNDEN 7 MİLYAR TL ALDI
TOKİ ve iştiraki Emlak Konut GYO, ağırlığı İstanbul’da olmak üzere aralarında Ağaoğlu, Teknik Yapı, Varyap Varlıbaşlar, Tulip, Kuzu Grup ve Taşyapı’nın da bulunduğu pek çok firmayla toplam 13 milyar TL’lik hasılat paylaşımı ihalesi gerçekleştirdi. Gerçekleştirilen 58 ihaleden TOKİ ve Emlak Konut’un elde ettiği gelir 7 milyar TL’ye ulaşırken, bu rakamın 4 milyar TL’si bu kurumların kasasına girdi.
İSTANBUL TÜRKİYE’YE YETİYOR
Son dönemde hasılat paylaşımı modeliyle inşa edilen projeler arasında ise Ağaoğlu’nun Ataşehir’deki 4 bin konutluk My Towerland, Varyap Varlıbaşlar’ın Batı Ataşehir’deki 1500 konutluk Varyap Meridian, Artaş - Güner ortaklığının Halkalı’daki 1108 konutluk Avrupa Konutları Atakent 2 ve Kuzu Grup‘un Bahçeşehir’deki 1045 konutluk Spradon Quartz‘ı yer alıyor. Büyük şehirlerde hasılat paylaşımı yöntemiyle lüks konutlara imza atan TOKİ ve işritaki Emlak Konut GYO, kaynak geliştirme uygulaması kapsamında özel sektörle birlikte 54 bin 944 lüks konut üretti. Bu konutların 45 bin adedi İstanbul’da yer alırken, geri kalanı ise Ankara, Eskişehir, İzmir, Tekirdağ ve Diyarbakır’da inşa edildi.
45 BİN YENİ LÜKS KONUT
Önümüzdeki dönemde hasılat paylaşımı modeliyle TOKİ’nin Emlak Konut GYO’yla
birlikte 45 bin yeni konut hedefi bulunuyor. Böylece bir kaç yıl içinde arsa satışı karşılığı gelir paylaşımı modeliyle inşa edilen konut sayısının da toplam 100 bine ulaşması hedefleniyor. TOKİ’nin ve Emlak Konut GYO’nun üretilen projelerden aldığı hasılat ile toplamda 160 bin yeni konut daha üretebileceği belirtiliyor. Şu anda TOKİ’nin Seyrantepe Spor Kompleksi dışında hasılat paylaşımı projeleri için gerçekleştireceği büyük bir ihale bulunmazken, önümüzdeki 2-3 ay içerisinde yeni ihalelerin yapılacağına dikkat çekiliyor.
TOKİ, arsayı veriyor lüks konutun yüzde 40′ını alıyor
ARSA karşılığı gelir paylaşımı esasına göre yapılan satış modelinde, özel sektör kuruluşlarının önce düzenlenen ihalelere katıldığını söyleyen Emlak Konut GYO Genel Müdürü Feyzullah Yetgin, modelin işleyişini şöyle anlatıyor: “Bu model, kamu ve özel sektör işbirliği uygulaması halinde hayata geçiyor. İhalede, söz konusu arsa üzerinde anlaşma yapıyoruz. TOKİ’nin yönetmeliği çerçevesinde sözleşmeler yapılıyor. İhaleyi kazanan kuruluş, proje gelirinden elde edeceği hasılatın belli bir kısmını ödüyor. TOKİ, bu modelde inşa edilen projelerden ortalama yüzde 40 pay alırken, Emlak Konut GYO’nun aldığı pay da yüzde 38′e çıkıyor. Emlak Konut GYO, arsa dışında herhangi bir maliyete katılmadan projenin elde ettiği hasılatı paylaşıyor. Gayrimenkullerin pazarlama ve satış faaliyetleri ise yüklenici gayrimenkul firmaları tararından yapılıyor. Yüklenici firma, satışlar süresince TOKİ’nin de onayını alarak, konut piyasa koşullarındaki ve konut kredisi faizlerindeki değişimlere ve beklentilere göre fiyat ayarlaması yapabiliyor.”
Yurtdışı piyasalarda “krizin dibi göründü” şeklindeki beklentiler Türkiye’ye de yansıdı. Piyasalarda yaşanan iyimserlik, yatırımcıların risk alma iştahını artırırken, bankacılarda kolları sıvadı ve kredi faizlerinde çeşitli kampanyalarla birlikte indirime gitti. Konut kredilerinde faiz bir yıl vadede yüzde 0.99′a kadar gerilerken, konut fiyatlarında büyük bir hareketelilik olmaması da piyasa uzmanlarınca ‘fırsat’ olarak değerlendirildi.
İYİMSERLİK YANSIDI
Yurtdışında krizin bittiğine yönelik sinyaller özellikle para ve sermaye piyasalarında büyük bir harekete neden oldu. Ay başından itibaren ABD borsalarındaki yukarı yönlü hızlı harekete eşlik eden İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) 44 bin puanı aşarak yılın en yüksek seviyelerine kadar yükseldi. Dolar ise TL karşısında 1.50 lira düzeyinden 1.40 lira seviyelerine kadar geriledi. TL’ye olan talep ise oldukça dikkat çekici boyuttaydı. Öyle ki yabancıların liraya olan talebi, gösterge bono bileşik faizini tarihinde ilk kez tek haneli rakama inmesini sağladı; Gösterge bono bileşik faizi yüzde 9.97 düzeyine kadar indi.
KREDİ PORTFÖYÜ 38.7 MİLYAR TL
Para ve sermaye piyasalarında yaşanan bu olumlu gelişme bankacıları da harekete geçirdi, özellikle kredi piyasasında bir hareketlilik gündeme geldi. Tüketici kredileri ve kredi kartları tutarı bir haftada 424 milyon lira artarak, 31 Temmuz itibarıyla 116 milyar 978,3 milyon liradan 117 milyar 402,4 milyon liraya yükseldi. Bunun 83 milyar 500,5 milyon lirası tüketici kredilerinden, yaklaşık 33 milyar 901,9 milyon lirası da bireysel kredi kartlarından oluştu. Tüketici kredileri 31 Temmuz tarihi itibariyle yaklaşık 345 milyon lira artarak, 83 müyar 500,5 milyon liraya çıktı. Tüketici kredileri kapsamında konut kredileri 38 milyar 671 milyon liraya yükseldi.
1 YILLIK VADEDE 0.99
Bu gelişmeler bankacıların faiz indirimini de gündeme getirdi. Konut kredi faizleri yüzde 1 düzeyinin altına indi Bazı bankalar 1 yıllık vadelerde konut kredi faizini yüzde 0.99 olarak uygulamaya başladı. Hala ortalama 7 yıl olarak kullanılan vadelerde 1.30-1.25 aralığında uygulanan konut kredi faizlerinin yıl sonuna kadar iyimserliğin devam etmesi durumunda aşağı yönlü seyrini devam ettirmesi bekleniyor. Yılın üçüncü çeyreğinde konut kredileri ile diğer bireysel kredilere yönelik talebin artacağı tahminleri yapılırken, konut fiyatlarının henüz hareketlenmediğine dikkat çekilerek, “Bu dönemde gelir gider dengesini kuran ve uygun fiyata konut bulabilen tüketiciler fırsatı değerlendirmeli” yorumu yapıldı.
Hürriyet
Türkiye’de konut projelerini, müstakil villaları, toplu konutları çeviren modern çit sektörü, krizden yara alırken sektörün büyüklüğünün 500 milyon dolarda kaldığı belirtiliyor. Dikenli tellerin yerini alan modern çit sistemlerinde kriz nedeniyle yüzde 50′lere varan oranda küçülme görülüyor. Çit sistemleri alanında Türkiye’de irili ufaklı 200′e yalan firma faaliyet gösteriyor.
YEŞİL RENK TERCİH EDİLİYOR
İlter İş Dekoratif Çit Sistemleri Kurucusu Erkan Erdoğan, krizin sektörde işleri kötü etkilediğini belirterek, “Sektörün Türkiye’deki büyüklüğü 500 milyon-1 milyar dolar düzeyinde. Bahçeleri ve binaları koruyan çit sistemlerine talep konut sektöründeki daralma nedeniyle zora girdi” dedi. Konutlarda daha çok panel sistemlerin tercih edildiğini ifade eden Erdoğan, iyi bir çitin metrekare fiyatının ortalama 25 TL’den başladığını, ekonomik sıkıntının çit talebini önemli oranda etkilediğini kaydetti. Erdoğan, çitlerde daha çok yeşil rengin tercih edildiğini aktararak, çit alacaklara fiyattan önce kaliteye dikkat etmeleri önerisinde bulundu.
Modern çit sistemleri özellikle konut projelerinde kullanılıyor. Eskiden çit deyince dikenli teller akla geliyordu. Çitler ise panel sistemlere yoğunlaşıyor. Türkiye’de hala dikenli telin kullanıldığı bahçeler bulunuyor. Pazarda ilgi gören ve yerini sağlamlaştıran ürünler ise ferforjeye benzeyen ürünlerden oluşuyor. Bu tarz ürünler boya da gerektirmiyor.
HAPİSHANE GÖRÜNTÜSÜ YOK
Tempotel’den Ahmet Eken ise dikenli tellerin konutlarda hapishane görüntüsü oluşturduğunu vurgulayarak, şunları söyledi: “Kriz işlerimizi etkiledi. Nakit akışı azaldı. Piyasaların açılmasını bekliyoruz. “Normalde çitin mevsimi kasım ayına kadardı. Çitler, villardan fabrikalara kadar her türlü alanda güvenlik ve dekoratif amaçlı kullanılıyor.”
Çit sistemleri çevre güvenliği sağlıyor.
Betafence Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Çağrı Deniz Üçüncü, çit sistemlerinin çevre güvenlik sistemleri olarak anılmaya başladığını da belirterek, şunları söyledi: “Dekoratif ve işlevsel çözümler sunuyoruz. Güvenlik amacıyla üretilen yüksek güvenlik sistemleri de var. Enerji santrallerine, kimya tesislerine yönelik çözümler bunlar. Hedef kitlemiz, demir yolları, karayolları, bunun yanında konut alanları, siteler, endüstriyel alanlar, fabrika çevreleri, yeni projelerin yanında şehir içindeki eski siteler. Eski siteler de çitleri tercih etmeye başladı. Fiyatlar ürünlere göre değişiyor. Konut sitesinin etrafındaki çitlerin merretül fiyatı ortalama 30 TL. Ürüne göre değişir. Endüstriyel ürünlerde kilo fiyatı 2-3 Euro arası.”
Daha fazla bilgi: http://www.iltercit.com/, http://www.betafence.com.tr/
Şık görünümüyle evlerin ve işyerlerinin zeminine estetik bir hava katan ve insanların vakitlerinin çoğunu üzerinde geçirdikleri parkede, sektör büyüklüğü 1 milyar dolara koşarken kriz yerli üreticilerden çok ithalatçıları vurdu. Daralmanın yaşandığı sektörde, fiyatının makul olması nedeniyle yüzde 50′nin üzerinde oranda laminata kayılırken, masif ve lamine kullanımı da azalıyor. Yeni teknolojilerle beraber renkli ve boyalı parkeler ön plana çıkarken, görsellik de parkede önemli unsurlardan biri haline geliyor.
YERLİLER ETKİLENMEDİ
Parke Sanayici ve İşadamları Demeği (PARSİAD) Başkanı Sebahattin Şensoy, inşaat sektöründeki daralmanın parkeyi de etkilediğini aktararak, “Sektör genel olarak daraldı ancak ithalatçı firmalar yerlilere göre daha fazla zorluk yaşadılar. Yerlilerin bu dönemde ithalatçılardan pazar payı bile aldığını söyleyebiliriz. Çin ürünleri de kriz darbesi yedi” dedi. Sektörün Türkiye’de 1 milyar dolarlık büyüklüğünün bulunduğunu ifade eden Şensoy, pazarın ucuz ve kolay döşenir ürün olması nedeniyle laminat parkeye kaydığını kaydetti. Şensoy, lamine ve masifin daha pahalı ve kaliteli olduğunu ancak pazarın yüzde 50′nin üzerinde oranlarda laminata kaydığını ifade etti.
Şensoy, inşaat sektörünün daralması nedeniyle yenileme alanından işlerin geldiğini aktaran Şensoy, şunları söyledi:”Durgunluk olsa da son aşamaya gelen inşaatlarda çalışmalara devam edildi. Teslim edilmesi gereken konutlarda parke kullanımı oldu. Son dönemde parkede yeni trendler de oluştu. Bunlardan biri boyalı parkeler. Laminat parkeler, üzerinde dekor kağıtları olan, desenler bulunan bir uygulama. Ama boyalı parkelerle değişik görüntü ve estetik elde edilmesi sözkonusu.”
GÖRSELLİK ÖNE ÇIKIYOR
İthal parke satıcısı Bahar Parke’den Hüseyin Kaça da, sektörde durgunluğun yüzde 40’lara kadar geldiğine kaydederek, şöyle konuştu: “İthalatçılar olarak daha fazla etkilendik. İnşaat sektöründeki durgunluk sektörü çok etkiledi. Yenilemeden de çok pay alamadık. İnsanlar genelde parkelerine cila yaparak idare ediyor. Yeni ürün döşenemiyor. Parkede fiyatlar laminatta 12-20 TL arasında. Lamine ve masifin metrekare fiyatları ise 20-60 Euro arasında değişiyor. Teknoloji değiştikçe de ürünlerin görsellikleri öne çıkıyor. Kaliteden çok görselliğe önem veriliyor.”
Kaçar Orman Ürünleri Kurucusu Kenan Kaçar da, alım gücünün zayıf olması nedeniyle Türkiye’de daha çok ağacın fotokopisi olan laminat parkenin tercih edildiğini belirterek, laminat parkede sektörün Çin malları tarafından istila edildiğini, sektörde dört yerli fabrikanın talebin yüzde 10′unu karşıladığını geriye kalanın ithal edildiğini kaydetti
Hürriyet
2008′in ilk üç aylık dönemine göre, üretim düşüşünün yüzde 43’ü bulduğu prefabrik sektörüne devlet eli uzandı. Hazine Müsteşarlığı, tarafından yayımlanan “Bölge Bazında Desteklenecek Sektörler Taslağı”na göre; dört ayrı bölgeden toplam 39 ilde prefabrik üretimine yönelik teşvik uygulanacak. Yılın ilk yansını kayıp olarak gören firmalar da teşviklere kilitlendi.
Yeni nesil inşaat anlayışının vazgeçilmez öğelerinden prefabrikler, yaklaşık 20 yıla yakın bir geçmişe sahip olduğu Türkiye’de özellikle Marmara Depremi’nden sonra büyük bir ivme yakalamasına rağmen krizden etkilenmekten kurtulamadı. Son 10 yıllık süreçte, deprem için en iyi çözüm olmasının yanında, ucuz ve pratik şekilde inşa edilmesi nedeniyle prefabrik konutlara olan rağbet giderek artmıştı. Ta ki 2008 sonunda etkisi giderek derinleşen mali krize kadar. Yetersiz denetim ve toplumda kalite talebinin olmaması nedeniyle ortaya çıkan haksız rekabet, kalifiye işgücü eksikliği, kamu yatırımlarında hıza önem verilmemesi nedeniyle prefabrikasyonun kamu yatırımlarında kullanılmaması ve Ar-Ge faaliyetlerine gerekli önemin verilmemesi gibi sorunlarla boğuşan prefabrik üreticilerine devlet eli uzandı.
Üretimdeki düşüş %40′ı aştı, 2007’de 209,8 bin dolar olarak gerçekleşen prefabrik malzemeleri ihracat oranını 2008′de 278,8 bin dolara çıkaran sektörün, geçen yılın son çeyreğinde düşüş trendine girmesi yetkilileri harekete geçirdi. Türkiye’yi dört bölgeye ayıran yeni teşvik paketi çerçevesinde Hazine Müsteşarlığı, tarafından Temmuz ayında yayınlanan “Bölge Bazında Desteklenecek Sektörler Taslağında prefabrik yapı elemanları alanında da dört ayrı bölgeden 39 ile teşvik uygulanacağı belirtildi. 21’i üçüncü bölgede olmak üzere toplam 39 ili kapsayan prefabrik yapı elemanları alanında yapılacak desteklerin sektörü ne denli rahatlatacağı ise şimdiden merakla bekleniyor. Konu ile ilgili açıklamalarda bulunan Türkiye Prefabrik Birliği Genel Sekreteri Bülent Tokman, 2008 yılının ilk üç aylık dönemine göre, üretim düşüşünün yüzde 43 olduğunu belirterek; 2009 yılında üst yapı elemanlarında yüzde 47, altyapı elemanlarında yüzde 40, çevre düzeni elemanlarında ise yüzde 49’luk bir düşüş yaşandığını vurguladı. Türkiye Prefabrik Birilği olarak, depreme dayanıklı yeni bağlantılar gerçekleştirmek amacıyla AB tarafından fonlanan uluslararası bir projede yer aldıklarını belirten Bülent Tokman, hem bu projeye verilecek katkıların hem de projeden elde edilecek sonuçların sektör için oldukça önemli olduğunu dile getirdi.
Gereksiz harcamalar kısılıyor Sektörün en önemli sorunlarından biri olan denetimsizlik konusunun çözümü için de boş durulmuyor. Türkiye Prefabrik Birliği teknik komitesi tarafından geliştirilen denetetim sistemi ile üyelerin her yıl bağımsız denetçiler tarafından denetlenmesi de sağlanıyor. Yılbaşından itibaren tüm sektörlerde olduğu gibi prefabrik sektöründe de oldukça karamsar bir hava estiren krizin, tüm şirketleri tedbir almaya zorladığı kaydediliyor. Firmaların gereksiz tüm harcamaları kıstığı ve personel alımlarını yavaşlatğı belirtilirken, 2008 başında hedeflenen projelerin ötelendiği vurgulanıyor. Yılın ilk yansını kayıp olarak gören firmaların da ikinci yarıdan itibaren teşviklerin etkisiyle zararlarını giderme yoluna gidecekleri belirtiliyor.
Teşvikli Bölgeler ve İlleri
21’i üçüncü bölgede olmak üzere toplam 39 ili kapsayan prefabrik yapı elemanları alanında desteklenecek bölgeler şöyle:
Birinci Bölge
Bursa, Eskişehir, Bilecik
İkinci Bölge
Balıkesir, Çanakkale (Bozcaada ve Gökçeada ilçeleri hariç), Aydın, Denizli, Muğla.
Üçüncü Bölge
Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak, Konya, Karaman, Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir, Kayseri, Sivas, Yozgat, Zonguldak, Karabük, Bartın, Samsun, Tokat, Çorum, Amasya.
Dördüncü Bölge
Kastamonu, Çankırı, Sinop, Trabzon, Or¬du, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane, Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli.
Türkiye’de sineklerden yılda 200 milyon dolara sineklikle korunuyoruz. Sabit, stor, sürme ve menteşeli olmak üzere dört çeşidi bulunan sineklik sektörü, krizden etkilenmeden büyümesini sürdürüyor. Türkiye’de daha çok lüks konutların tercih ettiği sinekliğe yazlıklar, villalar ve lüks sitelerden talep kesilmiyor. Sineklik fiyatları da ebatına bağlı olarak pencere başına 100 ila 400 TL arasında değişiyor.
Sinax Sineklik Sistemleri Satış Pazarlama Müdürü Fulya Kümüştekin, Türkiye’de sineklik sistemlerinin yıllık 150-200 milyon dolarlık bir pazar yarattığını belirterek, Mart sonunda başlayarak Eylül’e kadar sürecek sezonun krizden etkilenmediğini, talebin iyi gittiğini kaydetti. Ürünlerinin daha çok A müşteri grubuna hitap ettiğini dile getiren Kümüştekin, sadece sineklik değil villa ve dairelere özel çözümler ürettiklerini de ifade etti. Kümüştekin, sektörde ciddi anlamda üretim yapan 5 firma bulunduğunu, diğerlerinin merdivenaltı olduğunu dile getirerek, “En çok stor sineklik ürünümüz satılıyor. Dikey versiyonu kapılar, yatay versiyonu ise pençeler için tercih ediliyor. Villa sahipleri özellikle sabit ve menteşeli olanları tercih ediyor. Bu tarz onlanlar ömür boyu kullanılabiliyor. Kışın yukarıya kaldırıldığı için kirlenmiyor. Ayrıca villa projeleri için de sürme sineklikler var” dedi.
Sineklik üretimi yapan Özgür Metal’in Genel Koordinatör Hüseyin Sayıcı da, krizden fazla etkilenmediklerini, sineklik satışlarının sektör genelinde iyi gittiğini söyledi. Sinekliğin dört çeşidinin bulunduğunu ve fiyatlarının da ebatlarına göre pencere başına 100 TL ile 400 TL arasmda değiştiğini aktaran Sayıcı, sektörün büyüklüğünün 200-300 milyon dolar arasında olduğunu kaydetti. Sayıcı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Daha çok sürmeli sistemler tercih ediliyor. Sektörün geleceği de iyi. Yeni binalar yapılıyor ve sinek sorunu da devam ettiği için hep talep geliyor. Son dönemde yeni trend olarak pileli sineklik sistemlerine de talep gösteriliyor. Lüks konutlar yanında insanlar yazlıkları için de sineklik istiyor. Mayıstan, eylül ayına kadar işlerimiz iyi gidiyor”
Köpek besleyen alüminyum telli tercih etsin
SİNAX Sineklik Sistemleri Satış Pazarlama Müdürü Fulya Kümüştekin, sineklik alacak olanlara şunlara dikkat etmelerini öneriyor:
İlk önce ihtiyaçlarını çok iyi belirlesinler.
Evinde köpek besleyenler mutlaka alüminyum telli sineklik tercih etmeli.
Çok uzun ömürlü ürün isteyenler mutlaka stor sineklik tercih etsin. Kışın kaldırıldığında tül kapı içeride kaldığı için ömrü uzuyor ve temizlenmesine de gerek kalmıyor.
Sürme kapısı olanlar sürme sineklik almalı.
Renkler de belirtilmeli, ahşap, beyaz, siyah gibi çeşitli renlerde sineklikler olabiliyor.
Tamamı özel sektöre ait çimento fabrikalarından 2009 yılı Ocak-Şubat aylarını kapsayan yılın ilk iki aylık döneminde 6 milyon 86 bin 100 ton çimento üretildi. Rekabet Kurumunun aldığı karar çerçevesinde gecikmeli olarak açıklanan bu yıla ilişkin iki aylık gerçekleşmelerine göre, çimento üretiminin 4 milyon 15 bin 984 tonluk bölümü iç piyasada tüketilirken, üretimin 2 milyon 96 bin 377 tonluk bölümü ise ihraç edildi.
Marmara üretimde lider bölge
Yılın ilk iki ayında üretilen çimentonun büyük bölümü geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi Marmara bölgesindeki fabrikalardan sağlandı.
1 milyon 703 bin 507 ton çimento üretiminin yapıldığı Marmara bölgesini sırasıyla 1 milyon 306 bin 699 tonla Akdeniz bölgesi, 954 bin 601 bin tonla Güneydoğu Anadolu bölgesindeki çimento fabrikaları izledi.
Aynı dönemde Ege bölgesindeki çimento fabrikalarından 770 bin 415 ton, Karadeniz bölgesindeki fabrikalardan 577 bin 878 ton, İç Anadolu bölgesi fabrikalarından ise 525 bin 869 ton çimento üretimi elde edildi. Ocak-Şubat ayları toplamında Doğu Anadolu bölgesinde fabrikalarından da 175 bin 131 ton üretim gerçekleştirildi.
Kaynak : http://www.arkitera.com
TBMM'ye sunulan yeni İmar Kanunu ile artık gecekondu yapanlara ceza kademeli verilecek. Yapı sahibi ve idareye karşı tüm sorumluluk ise fenni mesullerde olacak.
İmar Kanunu'nda yapılan değişiklikle, gecekondu yapanlara verilecek cezalar kademeli hale getiriliyor. Ceza, yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine, durumuna, niteliğine, sınıfına, çevreye etkisine, can ve mal emniyetine ve aykırılığın büyüklüğüne göre verilecek. İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede (KHK) Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı, TBMM Başkanlığına sunuldu. Tasarıyla gelen düzenlemelerden bazıları şöyle:
İhbar etmezse sorumlu
- Yapı sahibine ve idareye karşı sorumlu olan fenni mesuller; yapıda yetki belgesi olmayan usta çalıştırılmasını, şantiye şefi bulundurulmaksızın yapım işinin sürdürülmesini, yapının mevzuata aykırı yapılmasını veya istifalarını, 3 iş günü içinde ilgili idareye ihbar edecek. Fenni mesuller, aksi halde kanuni sorumluluktan kurtulamayacak. İhbar üzerine, en geç 3 iş günü içinde yapı mühürlenerek, inşaat durdurulacak.
- Fenni mesulün istifası veya ölümü halinde, başka bir meslek mensubu gelmedikçe yapının devamına izin verilmeyecek. Fenni mesulün istifası halinde, istifasından önceki işlere dair sorumluluğu devam edecek. Yeni atanan fenni mesul, ise daha önce yapılan işlerde, eksiklik varsa giderilmesinden sorumlu olacak.
- Yapım ve denetim süreçlerini de birbirinden ayrılacak. Buna göre, fenni mesuller, mesuliyet üstlendikleri yapıyla ilgili olarak yapı müteahhitliği, şantiye şefliği, taşeronluk ve malzeme satıcılığı yapamayacak. Yapı sahibi, yapısının fenni mesuliyetini üstlenemeyecek.
Vatandaşa kolaylık sağlanacak
- Müteahhitlerin vergi ve sigorta borcu nedeniyle yapı kullanım izni alamadığı için zor durumda kalan vatandaşlara da kolaylıklar getiriliyor.
Buna göre yapının müteahhidi olmayan yapı sahibinin talebi üzerine ilgili idarece durum tespit edilerek yapı kullanma izin belgesi verilecek.
Yapı sahibi ruhsat süresi dolmamış olan bir yapının etüt ve proje mükellefliği, yapı müteahhitliği veya şantiye şefliği görevlerinden herhangi birini üstlenmemiş ise bütün sorumluluk ilgisine göre etüt ve proje müelliflerine, yapı müteahhidine, şantiye şefine ve ilgili fenni mesullere ait olacak.
Kim ne kadar ceza ödeyecek?
- Ruhsat alınmadan veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere, imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine, yapı müteahhidine veya aykırılığı 3 iş günü içinde idareye bildirmeyen ilgili fenni mesullere, 500 liradan az olmamak üzere para cezası uygulanacak. Ceza, yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine, durumuna, niteliğine, sınıfına, çevreye etkisine, can ve mal emniyetini tehdit edip etmediğine göre değişecek.
- Bakanlıkça yapı sınıfı ve grubu esas alınarak belirlenen cezası, yapının mevzuata aykırı kısmının her bir metrekaresine uygulanarak tespit edilecek, miktarı her yıl yeniden değerleme oranında artırılacak.
- Tasarı, Anayasa Mahkemesinde iptal gerekçesi doğrultusunda idarece verilecek para cezalarının alt ve üst sınırlarını belirliyor. İdari para cezaları, mevzuata aykırı yapının sınıfı ve grubuna göre, yapı yaklaşık maliyetinin yüzde 4 ile yüzde 25'i arasında olacak.
- Yapıldığı tarihten bu yana onarım görmeyen, idare veya mahkemece afet tehlikesi karşısında can ve mal güvenliğini tehdit edeceği tespit edilen yapılara, idare uyarmasına rağmen yapı sahibince güçlendirme yapılmaması veya yıkılmaması durumunda, yapı sahibine 10 bin lira idari para cezası verilecek.
- Kanundaki sorumlulukları yerine getirmeyen, bunlara aykırı davranan yapı veya parsel sahibine, harita, plan, etüt ve proje müelliflerine, fenni mesullere, yapı müteahhidine, şantiye şefine, ilgisine göre ayrı ayrı olmak üzere 2 bin lira, bu fiillerin çevre ve sağlık şartlarına aykırı olması halinde 4 bin lira, can ve mal emniyetini tehdit etmesi halinde 6 bin lira idari para cezası verilecek.
- Köyde sürekli oturanlara, projeleri il özel idaresince incelenerek fen, sanat ve sağlık şartlarına uygun olmasına rağmen muhtarlık izni olmaksızın konut ve maksatlı tarım, hayvancılık yapısı inşa etmeleri halinde 300 lira idari para cezası uygulanacak.
- Belirtilen fiillerin, yapının inşa sürecinde tekrar ederse, para cezaları bir kat artacak.
Müteahhidin yetki belgesi iptal edilecek
- Yapı müteahhidinin yetki belgesi; yapım işinin ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere aykırı olması ve verilen sürede aykırılığın giderilmemesi halinde 5 yıl, ruhsat eki etüt ve projelere aykırı gerçekleştirilen imalatın can ve mal güvenliğini tehdit etmesi halinde 10 yıl, bakanlıkça olumsuz sicil değerlendirmesi halinde 1 yıl süreyle Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca iptal edilecek.
- Yapı müteahhidinin, yapım işlerinden doğan vergi ve sigorta primi borçlarını ödememesi, diğer sorumluluklarını yerine getirmemesi durumunda, bakanlık yetki belgesini 1 yıldan az olmamak üzere iptal edecek, sorumluluklarını yerine getirinceye kadar yeni yetki belgesi düzenlenmeyecek. Yetki belgesi iptal edilen yapı müteahhidi, yeni yetki belgesi düzenleninceye kadar yeni iş üstlenemeyecek. Yetki belgeli yapı müteahhidi olmadan başlanılan yapının ruhsatı iptal edilecek ve yapı mühürlenecek.
TOKİ Başkan Yardımcısı Ahmet Haluk Karabel, Seyrantepe Stadyumu'nun geri kalan yüzde 76'lık kısmının 1 yıl içerisinde tamamlanması şartıyla TOKİ tarafından ihalesinin en kısa sürede yapılacağını bildirdi.
Karabel, Seyrantepe Stdayumunun gelir paylaşımı yöntemiyle yapılması için 21 Ağustos'ta yapılan ihalede teklif veren firmalarla bugün gerçekleştirilen sözlü pazarlığın ardından açıklama yaptı.
TOKİ'de yapılan müzakerelerde, Aşçıoğlu A.Ş, Aşçıoğlu Limited Şirketi, Viatrans A.Ş, Ofton A.Ş, Meydanbey İnşaat Ticaret Sanayi Limited, Ağaoğlu GAMA İnşaat Madencilik Turizm İthalat İhracat Limited Şirketi İş Ortaklığı, toplam 1 milyar lira olan satış gelirini değiştirmezken toplam gelirden arsa payı karşılığı idare payını 70 milyon liradan 147,5 milyon liraya çıkardı.
Grup, artan satış geliri üzerinden idare payını da yüzde 1'den yüzde 3'e yükseltti.
AFA Prefabrik Beton Sanayi Ticaret A.Ş. de 864 milyon 936 bin liralık toplam satış gelirini değiştirmezken idare payını 112 milyon liradan 127 milyon liraya çıkardı, artan toplam satış geliri üzerinden önerdiği yüzde 1'lik idare payını ise değiştirmedi.
Özkar İnşaat Ticaret Sanayi A.Ş, Emlak Pazarlama İnşaat Proje Yönetimi Ticaret A.Ş İş Ortaklığı da, bugün yapılan sözlü ve yazılı turda herhangi bir teklifte bulunmadı.
TOKİ Başkan Yardımcısı Karabel, ihale komisyonunun yaptığı değerlendirme sonucunda, firmaların teklif ettiği idare payı toplam gelirinin yeterli bulunmadığını, bu nedenle ihalenin iptal edilmesine karar verildiğini bildirdi.
TOKİ'nin en kısa sürede Seyrantapa Spor Kompleksi yapım işini kamu ihale mevzuatı hükümlerine tabi olarak hak ediş ödemek suretiyle ihaleye çıkaracağını açıklayan Karabel, inşaatın 1 yıl içinde tamamlanarak hizmete açılmasının öngörüldüğünü vurguladı.
Daha önceki ihalenin Ali Sami Yen Stadyumunun bulunduğu bölümün değerlendirilmesi suretiyle Seyrantepe Spor Kompleksinin yapılmasını kapsadığını hatırlatan Karabel, bundan sonraki aşamada Ali Sami Yen'in ayrı bir proje olarak değerlendirileceğini belirtti.
AÇILIR KAPANIR TAVAN DAHİL 1 YILDA TAMAMLANACAK
Seyrantepe'nin yapımının TOKİ'ye ne kadara mal olacağının sorulması üzerine Karabel şöyle konuştu:
''Daha önceki ihalede Ali Sami Yen'den sağlanacak gelir ile Seyrantepe projesinin finansmanının yapılması ayrıca TOKİ ile de gelir payı verilmesi öngörülmüştü. Böylece kamudan bir kaynak çıkmayacaktı. Şu anda inşaatın yüzde 24'lük bölümü yapıldı. Yüzde 76'lık bölümünün hak ediş ödemek suretiyle tamamlanması için ihale yapacağız. Ali Sami Yen artık ayrıca değerlendirilecek. Ali Sami Yen'i daha iyi şartlarda değerlendirerek Seyrantepe'ye aktaracağımız kamu kaynağını en aza indirebiliriz. Dünya standartlarını dikkate aldığımızda açılır kapanır tavanlı 52 bin koltuklu, olimpik nitelikteki bir stadyumun koltuk başına maliyeti 2 bin avro ama ihalede bu bedelin aşağıya düşürülmesi mümkün. TOKİ fazla sıkıntıya girmeden bu stadı ve birkaç stadı yapacak güçte.''
Karabel, ihalenin en kısa sürede yapılacağını vurgularken ''Bu stadyumun maliyeti 104 milyon avro dersek yanlış olur mu?'' sorusuna, ''Bu şimdilik doğru olmaz'' yanıtını verdi.
Karabel ayrıca, iptal edilen ihalede açılır kapanır tavanın 1 yıl sonra yapılmasının öngörüldüğünün hatırlatılması üzerine, TOKİ'nin açılır kapanır tavan dahil stadyumu 1 yıl içinde tamamlamayı öngördüğünü bildirdi.
(AA)
http://emlak.sabah.com.tr/guncel/toki_seyrantepe_ihalesini_iptal_etti.html
Başkanı Gürsel Tekin’in ve Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın peş peşe açıkladıkları “Tarabya-Beykoz” güzergâhına Başbakan Erdoğan’ın ertesi gün “kesin değil” demesi ne anlama geliyor? Sorunun yanıtını “Başbakan Karadeniz kıyı yoluyla bağlantı istiyor...” şeklinde yorumlayan uzmanlar, bu nedenle yeni güzergâhın “en kuzeye” kayabileceğini belirtiyorlar. Çünkü Erdoğan, 2007’nin Nisan ayındaki “Karadeniz kıyı yolu açılış töreni”nde yaptığı konuşmada şunları söylemişti: “Benim rüyam, bu yolu tamamıyla sahilden İstanbul’a ulaştırmak. İnşallah Karadeniz sahil yolu İstanbul’un üçüncü köprüsüyle de bütünleşecek.” Başbakan’ın Topbaş’ı bile yalanlamasındaki temel neden de “onayı olmadığı anlaşılan” Tarabya-Beykoz güzergâhının işte bu “rüya”sıyla çelişmesi.
“İnşallah” dediği duasındaki “tamamıyla sahilden” dileğinin gerçekleşebilmesi ise 3. köprünün “Karadeniz kıyı yolunu Trakya’ya sahilden devam ettirecek bir projeyle bütünleşmesi”ne bağlı.
Bunun için “yegâne” güzergâhın ise Boğaziçi’nin Karadeniz’e en yakın kesimindeki “Garipçe/Rumeli Feneri” arası ile “Poyrazköy/Anadolu Feneri” arası olduğunu belirten bir Büyükşehir Belediyesi uzmanı şunu söylüyor: “Karadeniz Kıyı Yolu’nun Kandıra-Şile aksından Boğaz’ı geçerek Trakya’daki Kilyos-Kıyıköy-İğneada (Kırklareli) -Bulgaristan yönünde ‘Avrupa Yolu’ olarak devam edebilmesi için Tarabya’dan bağlanmak ters düşüyor.”
3. köprünün “yap-işlet-devret” yöntemiyle ancak bir “müşteri” bulunması halinde yapılabileceğini, Karadeniz kıyı yolunun ise dış kredilerle gerçekleştiğini anımsatan bir başka Büyükşehir uzmanı da şu yorumu yapıyor: “Başbakan, 3. köprüyü muhtemel kıyı yolu güzergâhına çekerek, bu yol için kullanılan Dünya Bankası kaynaklarından da yararlanmayı düşünüyor olabilir.”
Bakanın ‘planı’ nerede?
Erdoğan son açıklamasıyla işte bu yorumlara neden olurken, yine Topbaş’ın “Tarabya-Beykoz güzergâhını Başbakan’la geçen şubatta helikopterden saptadık” demesini de şu sözleriyle geçersiz kılıyor: “Ulaştırma Bakanı ile yeniden helikopterle gezerek, yılbaşına kadar güzergâhı kesinleştireceğiz...” (22 Ağustos 2009-gazeteler)
Bu konuşma ise Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın 09 Temmuz 2009’daki “3. köprü planları ilgili belediyelere gönderildi” açıklamasının “gerçek dışı” olduğu kanısını yaratıyor. Dahası, yine Bakan’ın “Eylülde ihaleye çıkarız” sözünü de anlamsız kılıyor. Bakan Yıldırım, Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde gazetecilerin sorularını yanıtlarken özetle şunları söylemişti: “Kırklareli-İstanbul yolunun köprü yoluyla ilgisi yok. Şu anda üzerinde karar kılınan güzergâh için il ve ilçe belediyelerine planlara işlenmesi talebiyle müracaat edildi.”
Ne var ki Başbakan “şu anda üzerinde karar kılınan güzergâh” olmadığını açıklarken, Bakan Yıldırım’ın belediyelere “hangi planı gönderdiği” sorusu da yanıtsız kalıyor. Eğer Sarıyer, Beykoz ve Büyükşehir belediye meclisleri yakında bir “3. köprü planı” görüşeceklerse, bunda Başbakan’ın onayı olmadığı için boşuna toplanmış olacaklar!
Benzer şekilde Karayolları Genel Müdürü Cahit Turan’ın “3. köprünün üzerinden demiryolu tasarlanıyor” (10 Temmuz 2009) açıklaması da Erdoğan’ın sözleri ve “beklentileri” karşısında artık geçerli değil. Çünkü Ulaştırma Bakanlığı’nda, Karadeniz kıyı yoluna paralel bir demiryolu projesi bulunmuyor.
İstanbul’daki hemen tüm bilim ve uzmanlık çevrelerinin karşı çıktığı, sivil kuruluşların yanı sıra kimi kamu kurumlarındaki plancıların da eleştirdikleri; hatta iktidar ve muhalefet partilerinden çok sayıda siyasetçinin bile “karşıyız” dedikleri 3. köprü konusundaki bu “monarşik” karar sürecinin, özellikle son zamanlardaki “demokratik açılım” söylemleriyle birlikte yaşanıyor olmasının ise ne anlama geldiğini “çalıştay”cılarımızın yorumuna bırakıyorum.