Başkanı Gürsel Tekin’in ve Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın peş peşe açıkladıkları “Tarabya-Beykoz” güzergâhına Başbakan Erdoğan’ın ertesi gün “kesin değil” demesi ne anlama geliyor? Sorunun yanıtını “Başbakan Karadeniz kıyı yoluyla bağlantı istiyor...” şeklinde yorumlayan uzmanlar, bu nedenle yeni güzergâhın “en kuzeye” kayabileceğini belirtiyorlar. Çünkü Erdoğan, 2007’nin Nisan ayındaki “Karadeniz kıyı yolu açılış töreni”nde yaptığı konuşmada şunları söylemişti: “Benim rüyam, bu yolu tamamıyla sahilden İstanbul’a ulaştırmak. İnşallah Karadeniz sahil yolu İstanbul’un üçüncü köprüsüyle de bütünleşecek.” Başbakan’ın Topbaş’ı bile yalanlamasındaki temel neden de “onayı olmadığı anlaşılan” Tarabya-Beykoz güzergâhının işte bu “rüya”sıyla çelişmesi.
“İnşallah” dediği duasındaki “tamamıyla sahilden” dileğinin gerçekleşebilmesi ise 3. köprünün “Karadeniz kıyı yolunu Trakya’ya sahilden devam ettirecek bir projeyle bütünleşmesi”ne bağlı.
Bunun için “yegâne” güzergâhın ise Boğaziçi’nin Karadeniz’e en yakın kesimindeki “Garipçe/Rumeli Feneri” arası ile “Poyrazköy/Anadolu Feneri” arası olduğunu belirten bir Büyükşehir Belediyesi uzmanı şunu söylüyor: “Karadeniz Kıyı Yolu’nun Kandıra-Şile aksından Boğaz’ı geçerek Trakya’daki Kilyos-Kıyıköy-İğneada (Kırklareli) -Bulgaristan yönünde ‘Avrupa Yolu’ olarak devam edebilmesi için Tarabya’dan bağlanmak ters düşüyor.”
3. köprünün “yap-işlet-devret” yöntemiyle ancak bir “müşteri” bulunması halinde yapılabileceğini, Karadeniz kıyı yolunun ise dış kredilerle gerçekleştiğini anımsatan bir başka Büyükşehir uzmanı da şu yorumu yapıyor: “Başbakan, 3. köprüyü muhtemel kıyı yolu güzergâhına çekerek, bu yol için kullanılan Dünya Bankası kaynaklarından da yararlanmayı düşünüyor olabilir.”
Bakanın ‘planı’ nerede?
Erdoğan son açıklamasıyla işte bu yorumlara neden olurken, yine Topbaş’ın “Tarabya-Beykoz güzergâhını Başbakan’la geçen şubatta helikopterden saptadık” demesini de şu sözleriyle geçersiz kılıyor: “Ulaştırma Bakanı ile yeniden helikopterle gezerek, yılbaşına kadar güzergâhı kesinleştireceğiz...” (22 Ağustos 2009-gazeteler)
Bu konuşma ise Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın 09 Temmuz 2009’daki “3. köprü planları ilgili belediyelere gönderildi” açıklamasının “gerçek dışı” olduğu kanısını yaratıyor. Dahası, yine Bakan’ın “Eylülde ihaleye çıkarız” sözünü de anlamsız kılıyor. Bakan Yıldırım, Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde gazetecilerin sorularını yanıtlarken özetle şunları söylemişti: “Kırklareli-İstanbul yolunun köprü yoluyla ilgisi yok. Şu anda üzerinde karar kılınan güzergâh için il ve ilçe belediyelerine planlara işlenmesi talebiyle müracaat edildi.”
Ne var ki Başbakan “şu anda üzerinde karar kılınan güzergâh” olmadığını açıklarken, Bakan Yıldırım’ın belediyelere “hangi planı gönderdiği” sorusu da yanıtsız kalıyor. Eğer Sarıyer, Beykoz ve Büyükşehir belediye meclisleri yakında bir “3. köprü planı” görüşeceklerse, bunda Başbakan’ın onayı olmadığı için boşuna toplanmış olacaklar!
Benzer şekilde Karayolları Genel Müdürü Cahit Turan’ın “3. köprünün üzerinden demiryolu tasarlanıyor” (10 Temmuz 2009) açıklaması da Erdoğan’ın sözleri ve “beklentileri” karşısında artık geçerli değil. Çünkü Ulaştırma Bakanlığı’nda, Karadeniz kıyı yoluna paralel bir demiryolu projesi bulunmuyor.
İstanbul’daki hemen tüm bilim ve uzmanlık çevrelerinin karşı çıktığı, sivil kuruluşların yanı sıra kimi kamu kurumlarındaki plancıların da eleştirdikleri; hatta iktidar ve muhalefet partilerinden çok sayıda siyasetçinin bile “karşıyız” dedikleri 3. köprü konusundaki bu “monarşik” karar sürecinin, özellikle son zamanlardaki “demokratik açılım” söylemleriyle birlikte yaşanıyor olmasının ise ne anlama geldiğini “çalıştay”cılarımızın yorumuna bırakıyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder